87. Bölüm (Final)

131K 4.1K 1K
                                    

Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uynamıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı.. "Herkese günaydın" kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. "Günaydın" mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgâha doğru ilerlemişti. "Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak" Çağla, ona alf yetiştirirken, kahvaltı hazırlıklarına yardım ediyordu. "Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin" sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla' yı yanıtladığında, Beril' in yüzü hevesle parlamıştı. Tüm bireyler günü karşılamış ve kahvaltı için masada yerlerini almışlardı. "Cenk, Mehmet amca ve Meliha teyzeyi, otelden alır mısın?" Egemen oturduğu masada, sesini kısarak söylediği için masada biraz öne doğru eğilmişti. Kahvaltı hazırlıkları bitmemişken, Anıl ve Can ise birbirleri ile uğraşıp, kızların yanında, onlara yardım etmeye çalışıyorlardı.

"İstemiyorum" Cenk' in verdiği cevap ile alnı kırışan Egemen, bir süre onun yüzüne baktı. "Ne demek, istemiyorum" bu bir sorudan çok kardeşinin sözünü faklı bir kelime ile değiştirmesi için bir fırsattı. Onun sözlerine karşı öfkelenmişken, masada sesi diğerlerine ulaşmasın diye büyük bir çabaya girmişti. Arada gözleri Ares ve diğer kardeşlarini kontrol ediyordu. Cenk, kendini savunmak için ağzını açtığı sıra konuşmaya başından beri kulak misafiri olan Mert, artık araya girmek istedi. "Tamam, ben giderim" onun sözlerine karşılık Egemen' in öfkeli gözleri bu kez onu hedef aldı. Mert onunla burada rahat konuşamayacakları için ayaklanmış ve onada, işaret vermişti. Ares, merakla arkalarından bakmıştı. Ancak yaşanan son olaylarda hep bir gizlilik varken, sessiz kalıp, gözlerini eski noktaya getirmişti.

"Araya neden giriyorsun Mert, ne demek istemiyorum?" malikânenin girişine ulaşan iki kardeş karşılıklı durdu. "Olayı büyütmeye ne gerek var Egemen. Olanlardan sonra söylediği şey çok mu garip, sence? Bir gün her şey ortaya saçılacak ve belki de, o gün kıyamet kopacak. Bırakta o gün gelmeden önce böyle sessizce yaşayalım kardeşim" kardeşinin omzuna elini dayadığında, onunda kendine hak verdiğini sessizliğinden anladı Mert.

Artık nikâh saatine birkaç saat kalmıştı.

Salon nikâh için ailedeki tüm bireyler tarafından el birliği ile uygun hale getirilmişti. Etrafa gelinlerin seçtiği renklerde çiçekler ve balonlar yerleştirilmiş ve dans etmek için tüm koltuklar kenara çekilmişti. Nikâh kürsüsünü ise salonun uygun yerine bırakmış ve yine çiçeklerle daha gösterişli bir hale getirmişlerdi. Artık geriye kalan aile bireylerin hazırlığı olmuştu.

Bireyler merdivenlere yöneldiğinde, üç kafadar yine rahat durmuyordu. "Egemen' in damat tıraşını ben yapabilir miyim?" Can' ın söylediği diğerlerine de, ışık tutmuştu. "Mert' e de, ben yapayım, o zaman" merdivenleri çıktıkları sıra Mert, Anıl' a o an sert bakışlar yolluyordu. "Senin burada aşağa atarım, Can" Egemen, sevgilisine kolunu dolamış bir halde en önde ilerlerken, söylediğinde, Cenk kocaman bir kahkaha atmıştı. "Ama bu bir gelenek ya, ben ne yaptım şimdi" onun sözlerini dinledikten sonra Anıl aralarındaki birkaç basamağı hızla çıkıp, Can' ın yanına ulaştı. "Bence de daha fazla şansını zorlama kardeşim" bunu söylediğinde, o an aklında hala kendinin yapabileceğine inanmışlık vardı. "Ama Mert sessiz kaldığına göre galiba ben yapabilirim, değil mi kardeşim?" odalarının önüne ulaştıklarında, kapılarını açıp, odaya giriyordu her biri.

"Hadi Anıl, hadi kardeşim, git hazırlan"

Gelin ve damatların giyinmek için yardıma ihtiyaç duyduklarından onlar odalarında beklerken, önce diğerleri giyiniyordu. Kısa bir zaman sonra onlarında hazırlıkları bittiğinde, Beren banyodan çıkıp sevgilisinin yanına odaya geçmişti. Ares onu gördüğünde, uzun süre gözlerini ondan alamadı. Adımları onun yanını bulmuş ve tam karşısında durmuştu. Sevgilisinin adımlarını izleyen Ares, onun her adımında, içinde bir şeylerin büyüdüğünü hissediyordu. Bir büyünün etkisinde gibi sadece sevgilisine bakıyordu. Gözlerini bir an bile kaçırıp, kendini karşısındaki bu manzaradan mahrum etmek istemiyordu. Beren' in beyaz teninde ateş gibi parlıyordu, giydiği bordo elbise. Abartıya kaçmayan dekoltesi ve boyu diz kapağından bir karış yukarıdaydı. Ares, Beren' in güzelliğinin kendi dünyasında, kimseye eş olmadığını düşünüyordu. Onun kadar güzel ve onun kadar berrak kimseyi görmemişti. Değerli bir maden cevheri gibiydi. Belki elmas, belki yakut, belki de, zümrüt... Bakışları bile onu incetecek, söylediği birkaç söz ile onu tuzla bu edecek gibi korkuyordu. Öyle narin, öyle kıymetli... Bedenindeki, bütün parçalar özenle yerleştirilmiş gibiydi. Gözleri yüzüne en çok yakışan parçaydı. Dudaklarının üzerinden dili her geçtiğinde, tatlı bir pembeliğe bürünüyordu. Hele de, o alt dudağındaki yara izi; bir kusur gibi görünmek yerine, diğer insanlardan ayrılacak olsun diye oraya yerleştirilmiş gibiydi. Bu kadar üstün, bu kadar kusursuz... Beren onun için gönderilmiş bir şifa gibiydi.

Karanlığın EfendisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin