CEMRE
Bugün hava yine benim istediğim gibi güneşsiz ama sıcaktı. Sabah yine erken kalkmış ve şehrin bir ucundaki okuluma yetişmek için hızlı hızlı hazırlanmaya başlamıştım.
“Anne ben çıktım.”
Annemin mutfaktan “Gece yoksun. Bende yan komşuya geçeceğim. İkimiz de tek kalmak istemiyoruz.” Diyen sesi kulağıma gelince kaşlarımı çatıp başımı salladım. Her iş günümde o da kendisine dul yan komşuyu ortak yapıyordu.
Süheyla teyze yaş olarak annemden çok büyüktü ama kadının sohbeti hem keyifli hem ilginç oluyordu her zaman. Zaten annem de gençlerle genç, yaşlılarla yaşlı olabilen, her ortama zorlanmadan uyum sağlayan bir kadındı.
“Tamam bebekim. Eve erkek almak yok, parti vermeyin, kapıyı kilitleyin. Sık sık arayıp kontrol edeceğim.”
“Kız! Anneye eve erkek almayın denir mi?”
“Sen bana diyorsun ama.”
“Ne zaman dedim ben.”
Ayakkabılarımı nihayet giyebilmiştim ve annem de mutfaktan ellerini havluya silerek çıkmıştı.
“Sabah sabah n’apıyosun sen?”
“Ne zaman dedim ben diyorum? Değiştirme konuyu!”
"Ya demiyorsun da işte hani her an diyebilirsin diye önlemimi aldım.”
Konuyu uzatmadan uzaktan öpücük atıp kapıyı kapattım. Yine bu terk edilmiş, belediyenin unuttuğu semtte otobüs durağına doğru ilerlemeye başlamıştım. Neyse ki ulaşım ve çöp toplama genel bir hizmetti yoksa onlarda buraya gelmez ve kendi bağımsızlığını ilan etmiş bir semt olurduk.
Yarım saatte bir kalkan otobüsün saatine göre evden çıktığım için çok beklemeden yola çıkabilmiştim ama önümde koca bir buçuk saat vardı. Kulaklığımı takıp kolay kolay değişmeyen müzik listeme kaldığım yerden devam ettim.
Okulun önüne geldiğimde bizim kızlar henüz içeri girmemiş, vazgeçilmez kapı önü muhabbetini yapıyorlardı. Kapılarda nasıl bir tılsım varsa artık! Normalde sus pus geçen ev ziyaretleri nedense kapının önünde hararetli bir muhabbete dönüşür ve misafirlik boyunca sarfedilen kelime sayısı kadar bir de kapı önünde kullanılırdı.
Benimle birlikte altı kişiydik ve beşimiz bursluyduk.
Gökçe ve Mutlu Kimya üçüncü sınıftı Ben ve Mine Hukuk üçüncü sınıf ve şampiyonumuz Aslıhan Beden eğitimi bölümündeydi.
Son model araç önümüzden geçerek park alanına girdiğinde hepimiz başımızı çevirerek baktık ve sürücünün inmesini bekledik.
Allah’ım! Yine o kendinden ödün vermeyen görüntüsü ve ben ulaşılmazım tavırlarıyla araçtan inen kişiye baktık. Yalan yok Allah özene bezene yaratmıştı. Gerisini de koy vermemiş üzerine bir de para, hava ve karizma eklemişti. Kapısını da şık bir hareketle kapatarak bizim olduğumuz tarafa doğru yürürken aracın anahtarını elini omzunun üzerine kaldırarak kapattı ve beşimizin gülen suratına yandan bir gülümsemeyle baktı. Dibimize gelince suratını yine ciddi ifadesine döndürerek kaşlarını kaldırıp “Selam burslu köpekler” dedi.
Bu kim mi?
Baba parasıyla okuyan, gurubumuzdaki tek kişi. Simay.
Mine elini Simay’ın omzuna atarak “Çok merak ediyorum. Kendi arabanla gelmene rağmen nasıl bizden sonra geliyorsun?”
“Ya kızım kalkamıyorum. Vallahi bak. Sadece sizde kaldığım zamanlar ne hikmetse kalkıyorum.”
“Seni yataktan atıyoruz ondan mı acaba?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buz ve Ateş #Wattys2018
Romancesıcak ve soğuk buluşunca ateş ve buz karışınca karla güneş değince ilk nefesi alınca, son nefesi verince sevinçten ağlayinca, çaresizlikten gülünce bırakıp gidince, geride kalınca buz mu erir ateş mi söner?