Sinir olmam gerekirdi ama olamıyordum. Tam tersine yüzümde anlamsız bir gülümseme vardı. Cemre'nin beni etkilemek için gireceği ümitsiz çabaları izlerken çok eğlenecektim ve gidip Emre'nin çarkını dürmeliydim çünkü insanların önünde çizgi filmlerden örnek vermem yetmiyormuş gibi bir de kendi düşüncelerimde bunu yapıyordum. O ibneyle bir daha televizyon karşısına geçmeyecektim.
EMRE
"Tatlım! Sen ve Ayaz hala dayı çocukları mısınız?"
"Hayır Sanem."
"Hmm. Teyze o halde?"
Kaşlarını kaldırmış beklentiyle yüzüme bakarken ben de bu işkenceyi bitirmesi beklentisiyle yüzüne baktım ama yok. Halden anlamıyordu. Konuşmanın başından beri defalarca işimin çok olduğunu açıkça belirtmiş olmama rağmen hala buradaydı ve savlarını sunmaya devam ediyordu.
"Hayır Sanem."
"O zaman büyükleriniz kuzen ve siz de bu nedenle birbirinize kuzen diyorsunuz?"
"Hayır diyorum Sanem ve üç hayırla sana hayırlı günler dileyip işime dönmek istiyorum. Neden geldiğini söylemiyorsun ki bir nedeni olmadığını düşünüyorum ve sana işim var dememe rağmen hala muhabbet etmeye çalışmanı anlamıyorum."
Sanem'in yaptığı tek şey dudağını büzüp koltuğa yayılmak oldu. Her gün biraz daha Ayaz'a hak veriyordum. Bu kadın ya hep böyleydi ve ben fark edememiştim ya da Ayaz konuştukça farkına varmıştım. Başka olasılıkta aslında Sanem iyiydi ve Ayaz konuştukça gözümden düşürmeyi başardı. Piç herif! Kendimden şüphe etmeme yokluğunda bile sebep olabiliyor.
Gözlerimi Sanem'e çevirdiğimde gözleri dolmuştu ve ağlamak üzereydi. Bu kadar basit meseleler için ağlayan kadınlardan nefret ediyordum. Bu durum bana annemin ona göre en zorlu, bana göre pes etmiş zamanlarda ağlamasına rağmen gözüme nasıl aciz göründüğünü hatırlatıyordu. O zamanlar onun bu acizliğine üzülüyordum. Oysaki annem dağ kadar sağlam kadındı ve sadece işin içinden çıkamayınca ağlardı. Şimdi onunla konuştuğumda ergen halimle böyle düşündüğümü ve o zaman her şeyle baş edebileceğim cahilliğinde olduğumu anlıyorum. Şu andaki gibi basit olaylarda ağlanması artık acizlik olarak geliyor ve karşımdakini çok zayıf görüyor hem sinir olup hem acımaya başlayarak kendimi bok gibi bir ikilemde buluyordum.
Ayaz'a ne kadar kızsam da bazen onun gibi olup ağlayan kadınlara üzülmeyip gülümsemek istiyordum ama bu benim yapıma tersti ve gözyaşı gördüğümde vaktiyle hak ettiği halde anneme göstermediğim sağduyuyu şimdi hak etmeyenlere göstererek bir nevi günah hafifletiyordum. Böyle yaptığımda kendimi karşımdakinin vicdanına bırakmanın ne kadar büyük bir hata olduğunu da Sanem'le keşfetmeye başladım.
Ayaz, kadınların kalbinin buz olduğunu ve gözyaşlarının sıvı olduğuna aldanmamı, o yaşların kalpten geçip ince buzdan oklar olarak vicdanıma saplanmaya hazır beklediğini söylüyor. Vicdanım kevgire dönsün istemiyorsam ben de aklımın ateşiyle vicdanımı besleyip okların saplandığı anda erimesini izlemeliymişim.
"Sakın ağlama Sanem! Çok gerginim lütfen. Ayaz'la ben kuzeniz tamam mı? Mutlu musun? Ayrıca nerden çıktı şimdi bu?"
Sanem derin bir nefes alarak toparlanmaya çalıştı. Vay canına! Ayaz haklıymış gerçekten işe yarıyormuş. Sanem ağlamamış ben de vicdan azabı çekmemiştim. Üstelik çok sert çıkmam da gerekmemişti.
"Birkaç evrak vardı imzalanması gereken. Ablam senin imzalaman gerektiğini söyleyince ben getirmek istedim."
Bıkkınlıkla bir nefes verdim. Sebebini biliyordum ama yine de bir şeyleri anlaması için sormak istedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buz ve Ateş #Wattys2018
Romancesıcak ve soğuk buluşunca ateş ve buz karışınca karla güneş değince ilk nefesi alınca, son nefesi verince sevinçten ağlayinca, çaresizlikten gülünce bırakıp gidince, geride kalınca buz mu erir ateş mi söner?