EMRE
Cemre'ye sarıldım.
Dokunma diye bağırıp siniri krizine girse bile yanında olduğumu hissettirmek istedim ve korktuğum şey başıma gelmedi. Tam tersine Cemre de sarılmama karşılık vererek sessiz sürdürdüğü ağlamasına hıçkırıklarını da ekleyip iç çeke çeke sakinleştikten sonra benden uzaklaşarak "Bu sondu. Bir daha ağlamayacağım. Bir daha kimseye sarılmayacağım ve güvenmeyeceğim" diyerek Nadide'nin elinde tuttuğu elbiseleri alıp dün sinir harbiyle girdiği odaya omuzları çökük, sessizce girdi.
CEMRE
Odaya üzerimi değiştirmek için gireceğim sırada Nadide arkamdan seslendi. Arkamı dönüp bezgince ona baktım. Çok yorgundum ve ruh ya da beden halimi soran soruları cevaplamak değil duymak bile istemiyordum. Nadide hem bakışları hem ses tonuyla çekindiğini belli edecek şekilde istersem odasına geçebileceğimi ve banyo yaparsam rahatlayacağımı söylediğinde hem pişmanlık hem minnetle yüzüne baktım. Ruhuma ihanet ediyor hissi ile dolup taşacak şekilde yarım ağız gülümsedim. İnsanların umarsızca gülümsemeleri önceden bana sihirli gibi gelirdi. Sanki umarsız, içten gülündüğünde gizli bir yerlerde çiçek açar ya da güneş doğar gibi ama şimdi aklımdaki tek şey 'gülmek günah' düşüncesiydi ve ben o günahı işliyorum gibi geliyordu.
Konuşmadan Nadide'nin odasına geçip kendimi küçük ama düzgün banyosuna attım. Bir süre suyun üzerimden akmasını bekledim çünkü vücuduma değen her damla tokat gibiydi. Kollarımı kaldırıp saçlarımdan geçirdiğimde bu hareketi biraz daha tekrarlayamayacağımı anladım. Hiç gücüm kalmamıştı ve bu hareketle hem nefesim kesiliyor hem de bütün kol kaslarım çığlık atıyordu. Yere çöküp dirseklerimi dizlerime dayayıp destek alarak saçlarımı sabunlayabilmiştim ve bu beni tahminimden daha çok yormuştu.
Nadide şampuan değil üzerinde kabartma harflerle markası yazan bildiğim yeşil kalıp sabun kullanıyordu. Saçlarımla savaşmam bitince yere tamamen çöküp gelişi güzel vücudumu sabunlamaya başladım ve pes etme noktasına gelince dizlerimi kendime çekip sırtımı soğuk fayanslara dayayarak elime sabunu alıp üzerinde yazan ismi okudum. 'Hamdi ...' Aptalca kahkaha atarak 'Kim bir sabuna kendi adını bastırır ki? Adamın adı bütün vücudumda dolaştı' diye düşünürken kahkaham ağlamaya dönüştü. "O piç kurusunun da elleri, dudakları, nefesi her yerinde dolaştı ve şu haline bak!" diye kendi kendimi mırıldanarak azarlarken midemin bulanması ve ağzıma gelen safra tadına daha çok dayanamayıp kendimi duşakabinden dışarı atarak güç bela klozete yetişip kusmaya başladım.
Sırılsıklamdım ve hem ağlayıp hem kustuğum için üşümemi ve buna bağlı titrememi durduramıyordum. Banyonun kapısı hızla açıldığında sadece başımı biraz çevirdim ve Simay'ı görmemle kaldığım yerden safra kusmaya devam ettim. Simay, kocaman açtığı gözleriyle birkaç saniye bana baktıktan sonra konuşmadan banyodan çıkıp kısa süre sonra elinde koca bir yorganla gelip yorganı üzüme atarak yanıma çöktü ve beni beklemeye başladı. Tek bir kelime bile etmiyordu ve ben bunun için minnettardım. İşim bittiğinde beni ayağa kaldırıp ellerimi yüzümü yıkamama yardım ettikten sonra yorganı iyice etrafıma sararak beni yatağa oturttu.
Gözlerimin içine bakarak sorduğu "Üzerini giydirmemi ister misin?" sorusuna onun gözlerine bakmadan başımı aşağı yukarı sallayıp cevap vererek kendimi Simay'a bıraktım. İşimiz bitince karşıma geçip diz çökerek "Gidelim mi?" dediğinde yine bakmadan gözlerimi kapatarak cevap verdim. Simay, beni küçük bir bebek gibi incitmekten korka korka kurulayıp giydirdikten sonra başındaki bereyi çıkararak ıslak saçlarımı gelişigüzel toplayıp benim başıma geçirdi ve montunu da çıkarıp üzerime giydirerek kalkmama yardım etti. Odadan çıktığımızda Nadide ve Emre de salondan çıkıp yanımıza geldiler.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buz ve Ateş #Wattys2018
Romancesıcak ve soğuk buluşunca ateş ve buz karışınca karla güneş değince ilk nefesi alınca, son nefesi verince sevinçten ağlayinca, çaresizlikten gülünce bırakıp gidince, geride kalınca buz mu erir ateş mi söner?