sıcak ve soğuk buluşunca
ateş ve buz karışınca
karla güneş değince
ilk nefesi alınca, son nefesi verince
sevinçten ağlayinca, çaresizlikten gülünce
bırakıp gidince, geride kalınca
buz mu erir ateş mi söner?
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Okula doğru giderken ne yaptıklarını sormak için Efraim'i defalarca aramama rağmen cevap vermeyince yanındaki korumayı aradım. Adamın "Dinliyorum Ayaz Bey" derken ki ses tonundan bile bir terslik olduğu belliydi.
"Aykut, Efraim nerde ve telefonunu neden açmıyor?" dediğimde adamın cevap vermesine gerek kalmadan Efraim'in sesi kulağımda yankılandı.
"Ayaz Bey, Cemre Hanım beklemeyip okuldan çıkmak isteyince peşinden gittim ama bir anda etrafını gazeteciler sardı. Ben ne olduğunu anlamadan Cemre Hanım bağırmaya başlayınca araya girdim ama bayıldı. Şimdi hastaneye gidiyoruz. En çok beş dakika sonra ordayız"
Ne diyeceğimi bilmediğim için telefonu kapatacağım sırada Efraim'in benden önce kapattığını fark ettim ve bu daha çok panik yapmama sebep oldu ve okul yolundan ayrılıp hastaneye doğru yönümü değiştirdim. Hastaneye geldiğimde Efraim'le birlikte olan diğer iki adam ben sormadan içeri girdiklerini söylediklerinde yüzlerine bakmadan yoluma devam ettim. Cemre'yi korumaları için onları görevlendirmiştim ama bir halta yaradıkları yoktu.
Müge'nin odasına girdiğimde gördüğüm görüntü bütün düşüncelerimi alt üst etmişti. Efraim türlü kelimelerle Cemre'ye uzanmasını söylerken Cemre tek eliyle Efraim'e sarılmaya çalışıp "Bırakma beni" diye ağlarken diğer eli ile sürekli sırtını yokluyordu. Bir anlık durgunluktan sonra kendime gelip Efraim ile yer değiştirdiğimde Cemre elinin altından çekilmiş Efraim yerine bana sarılmak isteyerek aynı hareketleri tekrarlamaya devam etti. Karşısındakinin kim olduğunu bile bilmeyecek kadar kendinde değildi.
Cemre'nin sarılma isteğini ikiletmeden kollarımı ona dolayıp bir elimle belini bir elimle ensesini okşayarak sakinleştirmeye çalıştım. Efraim'e durumu Emre'ye anlatarak haberi engellemesini söyledikten sonra Cemre'yi sakinleştirecek sözler söylemeye başladım ve ağlaması hıçkırıklardan iç çekişlere dönünce Müge'nin "Kontrol edeyim" demesini gözlerimle onayladım.
Ellerimi çekmeden Cemre'yi yatağa yatırmak istediğimde, içeri girdiğimde Efraim'e verdiği tepkileri bu sefer bana vermeye başlayarak inatla uzanmayı reddedip elini sırtına atmaya ve üst üste "Hayır" demeye başladı.
"Yere düşerken bir şey mi oldu Efraim?"
"Yere düşmedi. Ben arkasındaydım bayıldığında. Anlamıyorum zaten! Hiç bir darbe gelmediğine eminim ama kendine geldiğinden beri sırtını tutmaya çalışıyor ve sırt üstü uzanmak istemiyor"
Efraim'i odadan çıkarıp bir sürü uğraşla Cemre'nin montunu ve kazağını çıkardığımızda bize sürekli "Acıyor, yerinde kalsın, çıkarmayın, yeni ceketim gitti anne" deyip durmuştu.
Müge, Cemre'nin sırtına bakıp kaşlarını çatınca bir terslik olduğunu düşünmüştüm ama başını olumsuz anlamda sallayıp "Sırtında hiçbir şey yok Ayaz ama eski ve büyük iz bırakmış bir yara var" dedikten sonra yere attığımız montu ayağıyla itekleyip "Üstelik yeni ceket ne alaka? Hışı çıkmış bunun!" dediğinde İkimizi de sakinleştirmek adına kollarımın arasına sıkışıp bana sarılan Cemre'ye aynı kuvvetle karşılık verip öne arkaya sallanıyordum. Cemre'yi rahatsız etmemek için fısıldayarak konuşmaya devam ettim.