Ayaz'a hiçbir şey söylemeden bu sefer masaya doğru kendim ilerledim ve bacaklarımı tablaya uzatarak "Ben hazırım" dedim.
CEMRE
Hayatımdaki çoğu insan doğrularını yalanlar üzerine inşa etmişti ya da onlar kendilerince doğruyken ben kocaman bir yalandım. Bundan sonra bende çoğu konuda yalan söyleyerek onlara ayak uyduracak ya da tamanen başka bir hayat kurup onlardan uzak duracaktım. İkinci seçenek bana uygun değildi. İnsanları normalde kendi hallerinde bırakarak terbiye etmeye çalışırdım ama bu insanların terbiye anlayışı da benimkiden farklıydı ve onlara varlığımla huzursuzluk verip yalanlarımla yatıştırmaya karar vermiştim.
Ayaz, doktoru içeriye çağırdığı zaman ister istemez bütün vücudum titremeye başladı. Daha önce dişçiye bile gitmemiştim ve şimdi adam üzerimi örttükten sonra kullanacağı eşyaları benim görmemi umursamadan ayaklarımın ucuna doğru götürmeye başladığında hiçbir kasıma söz geçiremeyip korkudan titremeye başlamıştım. Üzerimdeki örtüyü hızla çekip dirseklerimin üzerinde doğrulmaya çalıştığımda Ayaz, omuzlarımdan ittirerek "N'apıyorsun?" diye sordu.
"Ne yapıyora benziyorum? Kalkmaya çalışıyorum!""Delirdin mi? Yat yerine!"
"Sen delirdin! Siz delirdiniz beni de deli ettiniz!"
Tekrar doğrulup tek ayağımı tabladan indirdiğimde doktor birkaç adım uzaklaşarak bizi izlemeye başladı. Ayaz ağırlığını üzerime vererek indirdiğim bacağımı tekrar tablaya koymaya çalışıyordu.
"Bıraksana lan! Bırak Allah'ın belası"
"Kızım kardeşiz diyorum sana aptal!"
"Doğruracağım lan! Allah belamı versin ki doğurup gözüne soka soka yeğenim diye seveceğim bırak beni!"
"Saçmalama Cemre! Mantıklı düşün biraz!"
Kalkmak için çırpınmayı bırakıp Ayaz'ın yakasından tuttum ve gözlerimi gözlerinden ayırmadan doktorun sıraladığı eşyaları başımla işaret ederek "Şunları gördün mü ha? Yemin ederim bu masadan sağ kalkarsam hepsini bana yaptığınız gibi tek tek size sokup içinizde çeviririm. Ben ölmek istemiyorum duyuyor musun beni Ayaz? Beni..."
Cümlemi bitiremeden bacağımda hissettiğim acıyla çığlık atıp başımı çevirdim.Buraya getirildiğimden beri gözüme çarpmamış olan, ben minyonsam onun amip kadar küçük olabileceği bir kadın bacağıma batırdığı iğneyi geri çıkardı. Önce Ayaz'ın yakasını tutan ellerim gevşedi hemen sonra başımı tutamayarak yatağa uzandım. Kadın bacağımı tutarak tablaya koyduğunda bana göre inanılmaz bir güç sarf ediyordum ama kadın bu işi yaparken tek elini kullanmıştı. Gözlerimden akan yaşı durduramadığım, kadını durduramadığım, ilacın etkisini durduramadığım, hiçbir şeye etkili olamadığım, şu an hissettiğim her şey için kahroluyordum ve gitgide ağlamama hıçkırıklarımda eklendiği için acizliğimden nefret ediyordum. Kadın hiç ara vermeden elime damar yolu açtı ve gözlerimi de açık tutmakta zorlanırken doktorun "Endişelenme, hissetmeyeceksin bile" dediğini duydum. Gözlerimi Ayaz'dan ayırmadan ama odadaki üç kişinin de üzerine alınması için çoğul konuştum. Sesimin bana herkes gibi ihanet edip kesik kesik çıkmasını umursamayıp gözlerimin, sözlerime inancını kanıtlayacağını umarak "Endişelenmeyin, çok çabuk toparlanan bir yapım var ve sözlerimi daima tutarım. Onun için dua edin bu masadan canlı kalkmayayım. Dua et öleyim. Çünkü kalktığımdan kısa bir süre sonra siz burada uzanıyor olacaksınız ve ben hissetmeniz için elimden geleni yapacağım" dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buz ve Ateş #Wattys2018
Любовные романыsıcak ve soğuk buluşunca ateş ve buz karışınca karla güneş değince ilk nefesi alınca, son nefesi verince sevinçten ağlayinca, çaresizlikten gülünce bırakıp gidince, geride kalınca buz mu erir ateş mi söner?