49-her şey güzel olacak

170 20 44
                                    


gecikme için üzgünüm ama yoğundum. düzenleme yapamadım onun için kusurları görmezden gelmeye çalışın. hepinize iyi okumalar

CEMRE

Tuzlu bir tatla kendime geldiğimde yüzümü buruşturmadan edemedim ve gözlerimi açtığımda yanımdakinin kim olduğuna bakmama gerek yoktu. Karnımda duran elle Ayaz'ın bebeği kaybettiğimizi anladığını anladım ve onun karnımda duran sol elinde evlilik yüzüğü parlarken benim elim bomboştu. Yüzüğü ben çıkarmamıştım ve muhtemelen ameliyathanede üzerimden çıkarılan eşyalarımın arasında duruyordu.

Bebek artık yoktu ve dolayısıyla evliliğin bir anlamı da yoktu çünkü Ayaz'a göre bunların kıymeti olsaydı o ihaleye girmek için bizi riske atmazdı. İş için bu kadar ısrar etmese ben de bebeğim de Efraim' de iyi olacaktık. Efraim'in vurulduğu an aklıma geldiğinde kendimi tutamayarak ağlamaya başladım.

Bir an önce kendime gelip buradan çıkmalı ve eve gitmeliydim. Eve gidersek her şeyi daha iyi ve daha çabuk toparlardık ama eve gitmek istediğimi söylediğimde Ayaz sürekli hepimizin iyi olacağından her şeyin düzeleceğinden bahsedip duruyordu. Her şey tabi ki düzelecekti ama ona göre. Çünkü istediği ihaleyi almış ve ayakbağından kurtulmuştu. Şu an istediğim her şeyin iyi olacağına dair teselli sözleri değil sadece bana 'Tamam' deyip sarılmasıydı ama yapmıyordu ve yapacak gibi de değildi. Benim incindiğim kadar incinmesini istediğimden bebeğin artık olmadığını söyledim ve biliyordum ki Efraim de iyi olmayacaktı çünkü kendimi arabaya sürüklemeden önce belli belirsiz nefes aldığını hatırlıyordum.

Ayaz'ın bana söylediği şeylere cevap veriyordum ama birkaç saniye sonra ne konuştuğumuz aklımdan çıkıyor ve onun yerine kaçışımız ve silah sesleri kafamda yer ediyordu. Ayaz ne hareketleri ne sözleriyle beklentimi karşılamadığı için üzüntüm öfkemle karışmıştı ve o ruh haliyle şimdi söylememem gereken cümleyi Ayaz'ın yüzüne vurup her şeyin ihaleden dolayı olduğunu söylememle yüzünde oluşan ifade yüzünden pişmanlığım bir anda bütün benliğimi sardı. O ifadeyi görmektense bütün acıları tek başıma sırtlanmayı tercih ederdim.

Ayaz bir anda bana dönüp bağırmaya başladığında korkuyla ayağımı savurdum. Şimdi her şey boka sarmıştı işte. İstediğimi yapsaydı ve eşyalarımı getirip, çıkarırsam neler yapacağı hakkında tehditler savurduğu yüzüğü parmağıma takmama müsaade etseydi ya da dediğim gibi beni eve götürüp araya ruhsal krizler girmeden ona sarılıp yatmama izin verseydi bu yaralayan sözler ağzımdan çıkmayacaktı ama anladığım Ayaz beni artık istemiyordu. Özellikle son söylediği 'yok sana ev falan' cümlesiyle her şey tamamlanmıştı.

Konuşma boyunca ne Ayaz'ın söylediklerini ne de kendi cümlelerimi tam olarak idrak edemiyordum ama sürekli elime bakıp yüzüğün olmadığını görmemesi için ellerimi koltuk altlarıma sıkıştırıyordum ve bunca şeye rağmen neden bunu önemsediğimi bile anlamıyordum. Yine karmaşa anında yapmam ve söylemem gerekenlerle yapıp söylediklerim alakasız yerlerdeydi ve toparlayamıyordum.

Ayaz sinirle dışarı çıktıktan hemen sonra içeri annesi ve babası girdiğinde kaybolup tekrar bulunan küçük çocuklar gibi ağlamaya ve eve gitmek istediğimi söylemeye başladım. Selma Hanım yanıma oturup kollarını bana sardığında hiç düşünmeden karşılık verdim çünkü tam olarak istediğim buydu. Kadın, saçımı okşayıp başımın üzerine küçük öpücükler kondururken "Hayatım bir sandalye bul da çıkaralım Cemre'yi" dediğinde başımı kaldırıp kadına minnet dolu gözlerle bakarak teşekkür edip tekrar başımı göğsüne sakladım.

Onur Bey kapıya doğru giderken Selma Hanım'ın "Hadi" demesiyle ikiletmeden ayağa kalkarak yürümeye başladım. Kapıyı açtığımızda Onur Bey, Ayaz'a ters bakışlarını dikip koridorun karşısında duran sandalyeyi almak için ilerlerken her zamanki gibi hiç etkilenmeyen Ayaz, ikimizin karşısına geçip bakışlarını bir bana bir Selma Hanım'a yönlendirmeye başladı. O konuşup bizi iyice kırmadan ben konuşup ortamı sakinleştirsem daha iyi olacaktı.

Buz ve Ateş #Wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin