47-yap, kaç, konuş ve ..

160 20 64
                                    


Bölüm elimde olmayan nedenlerle gecikti. Hepinizden özür dilerim. Kısa olduğundan yakınmayın çünkü bir sonraki bölüme telafi edeceğim. (Belirtmeden geçmeyeyim yine de 2400 kelime🤗 normal bir kitap sayfasının ortalama 180 kelime olduğunu düşünürsek neredeyse 15 sayfa. Sakın hesaplamayın üstün körü söyledim 😁)

Hepinize iyi okumalar mojullar 😘

CEMRE

Ayaz odadan çıkar çıkmaz banyodaki işlerimi halledip kot pantolonum artık rahatsız ettiği için üzerime midi siyah bir tunik ve siyah kalın çoraplar geçirip ayaklarıma Ayaz'ın aldığı saçma gotik botları geçirerek çok sevdiği kırmızı rujumu sürdüm. Nasıl bir psikolojik bozukluktu bilmiyorum ama bu ruju bende ilk gördüğü günden sonra her sürdüğümde kendimce intikam alıyormuşum gibi geliyordu artık.

Dışarı çıktığımda Efraim arabaya yaslanmış telefonuyla oynuyordu. Bir gün önce olanlar aklıma gelince utanmalıydım ama utanması gereken kişi Ayaz'dı ve ben bütün dişlerimi çıkararak Efraim'e gülümserken o ise çatık kaşlarla bana bakmaya başladı.

Serçe gibi seke seke yanına gitmem, yüzünü görmemle karganın kararsız yürüyüşüne döndü ve bir seker bir adım atar halden normal adımlarıma dönmem çok zaman almadı. Karşısına geçerek yavaşça telefonu cebine koymasını izledim ve nihayet konuştuğunda "Gidiyor muyuz Cemre Hanım?" cümlesini beklemiyordum.

"Sana da günaydın Efraim-cim!"

Aitlik ekini bastırmam pek işe yaramadı.

"Size aymışsa bana hacet yok nasılsa. Siz barıştınız ama tokadı yiyen ben oldum" dedikten sonra yüzünü yan çevirip işaret parmağı ile yanağını gösterdi. Bir an öp geçsin diyecek sandım ve kendimi öpmek için hazırlamıştım bile ama Efraim konuşmasını "Ayaz-cığın eşeğin...tövbe ya! Şey kadar taşı olan yüzük takıyor. Buyrun gidelim" diye bitirdi.

Efraim aracın diğer tarafına geçeceği sırada önüne geçip engel oldum.

"Ya ama bak bana böyle davranma lütfen"

"Nasıl emredersiniz Cemre hanım?"

İçim acımaya başlamıştı çünkü kalbim kırılmak üzereydi. Sonuç olarak biz bu adamla kız kıza gibi alışveriş partisi yapmıştık.

"Yürü git yerine ya! Şoför parçası! Senle mi uğraşacağım ben? Pis insan! Eşeğin götüymüş! Utanmaz!"

Efraim "Götü degil o. Neyse, mevzu da o degil zaten. Anlaşıldı" diyerek tekrar hareket etmeye yeltenince kolundan tutarak, yine önüne geçip engel oldum. Çirkefliğin işe yaramayacağını anlamıştım. Gözlerim dolmuştu ve ağlamak üzereydim ama Efraim arkamdaki bir noktaya bakışlarını sabitlemişti ve bu kadar duygu karmaşası içinde bana bakmaması kötüydü.

"Efraim ya! Şaka yaptım valla bak. Seninle de küsmeyelim n'olur?" derken sonlara doğru sesim titremeye başladığından başımı eğmiştim. Efraim kollarımdan tutarak başını eğip bana bakmak istediğinde ben de başımı kaldırmak istedim ama istemez olaydım.

Ben sızlanarak başımın üstünü tutarken Efraim'de burnunu tutuyordu. Çığlık attıktan sonra aklıma adamın bir hafta önce dağılıp kanayan burnu gelince panikle üst üste adını söyledim.

"Efraim! Efraim! Efraim! Ulan ne şaçma adın var. Yani öyle değil. Yani saçma ama adın saçma değil. Öyle üst üste saçma oldu"

Konuştukça batıyordum ve en iyisi susmaktı zaten çokta zorlanmamıştım çünkü salya sümük ağlamaya başlamıştım. Efraim ellerini burnundan çekerek "Tamam ağlama artık bir şey yok" dediğinde bakışlarımı ayaklarımdan çekip gözlerine kaldırdım.

Buz ve Ateş #Wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin