2 あ1

1.8K 89 8
                                    

-Kendine geldi galiba...
Başı zonkladığı için gözlerini aralamasıyla kapatması bir olmuştu. Gözleri kapalıyken sanki yattığı yer altında dönüyordu kalkamayacağını anlaması uzun sürmedi ama uyuyamıyordu da sadece öylece bekledi yanında konuşanların sesleri perde arkasından geliyordu... Bekliyordu ama değişen bir şey yoktu hala yatak altında dönüyordu sesler net değildi sonra kolunda bir acı hissetti peşinden göz kapaklarının bir el yardımıyla açılması ve gözlerini acıtan ışık neyse ki sadece sol gözüne yapılmıştı rahatsızca kıpırdandı ki bu büyük bir hataydı çünkü tüm vücudunda ani acı hissetti sanki biri onu kazık dolu çukura itmiş gibiydi. Sağ bacağının üst kısmı sol kaburgasının altı sol omzundaki acı diğer yerlerden daha keskindi... Bir elin ensesinden tutarak başını kaldırmasıyla saplanan ağrıdan daha önemlisi zar zor nefes almaya başlamasıydı sanki hava birden çok boğucu olmuştu ferah da değildi hastane gibi kokuyordu.
Tam olarak ne olmuştu?
Neden hastanedeydi?
Ne zaman dan beri bu haldeydi?
Yanında konuşanlar kimdi?
Neden gözlerini açamıyordu?
Neden tanıdık ses yoktu?
Neden hiçbir şey hatırlamıyordu?
"Ben kimim? " diye mırıldanmak istedi ama sesi çıkmamıştı sadece içinden tekrarladı.
Ne kadar zaman geçtiğinin farkında değildi ama yattığı yatak dönmeyi bıraktığında gözlerini hafifçe araladı odada kimse yoktu, hava kararmak üzereydi. Alaca havada tavanı bir süre izledi henüz kalkmak için hazır olmadığını biliyordu vücuduna girip çıkan acılar bunu gayet net gösteriyordu bir süre daha sessizce etrafı izledi şimdi ne yapmalıydı? Kendisi ile ilgilenen birilerinin olmasını umarak beklemeye başladı ama gelen giden yoktu belki de kimsesiz biriydi bu mümkündü değil mi? Bu fikir bile gözlerinin dolmasına yetmişti göz yaşlarını geri itmeye çalışırken odanın kapısı birden açıldı orta yaşlı çekik yakışıklı sayılabilecek bir doktor yanına yaklaştı bakışları onun açık gözlerini bulduğunda hızla yanına gelip başındaki düğmelere bastığını farketti biraz sonra odaya koşan hemşirelerden ne yaptığı anlaşılıyordu. Ama hemşirelerden başka gelen kimse yoktu yatağını yavaşça dikleştirdiler çektiği acı yüzüne yansımış olacak ki doktor eliyle onlara durmalarını işaret etti
-Genç hanım, beni duyuyor musun?
Başıyla hafif bir şekilde onayladı hemşirelerin dudaklarına yayılan gülümsemeden zor bir şey başardığını anlamıştı.
-Peki en son ne olduğunu hatırlıyor musun?
Hatırlamaya çalıştı ama bu sadece başının ağrısını arttırmıştı bu cevap vermeyişten herkes anlamış olacak ki az önce yayılan tebessüm yavaş yavaş silindi.
-Genç hanım, sizi bir süre daha gözetim altında tutmamız gerek...
-Ta-tam olarak n-ne oldu?
O an konuştuğu dil yabancı gelmişti ama konuşuyordu ama yabancı bir dil gibiydi.
-Şu an  bilmeniz gereken tek şey iyi olduğunuz ama özetle talihsiz bir kaza geçirdiniz.
-N-ne zamandan b-beri bu haldeyim?
Konuşurken acı çekiyordu ve zor nefes alıyordu...
- Bu rakam sizi korkutmasın çünkü geçirdiğiniz kaza basit bir kaza değildi...
-Yani?
-38 gündür burada bizimlesiniz
-N-Ne?!
Öksürükle boğazından aşağıya doğru olan acıyı hissetti ne yani 1 aydan fazla süredir yatıyor muydu? Tam olarak nasıl bir kaza geçirmişti?
-Aslında şu an bundan bahsetmeyecektim ama belki hatırlarsınız diye...
doktorun sözüyle düşüncelerinden ayrıldı
-Onu kurtaramadık.
Ne neler oluyordu? Kimden bahsetiyordu? Kazada yanında başkası da mı vardı? Peki kim? Kocası? Annesi? Babası? Kardeşi? Sevgilisi?
-K-kimi?
-Henüz hazır değilsiniz biliyorum ama... Bebeğinizi kurtaramadık...
-N-ne?
-Aslında fetüs desem daha doğru olurdu... 1 aylık değildi henüz...
-A-anladım.
-Hamileliğinizle ilgili bir şey hatırlıyor musunuz?
-Hay-hayır hatırlamıyorum m-muhtemelen haberim yoktu.
-Nerden biliyorsunuz?
-Ben 1 aydır burada yalnız mıyım?
-Ohh hayır yaşlı bir teyze vardı sürekli ama bakması gereken bir dükkanı olduğu için gitti kiracısıymışsınız...
-Yani kimsem yok...
-Üzgünüm ama kimliğinizi bile zor tespit ettik... Ailenize de ulaşamadık... Belki burada olsalardı...
-Anlamadım?
-Saf koreli değilsiniz bu yüzünüzden de anlaşılıyor ama nereli olduğunuz hakkında bir bilgimiz yok üzgünüm...
-Ahh anladım...
Neden konuştuğu dilin yabancı geldiğini de anlamıştı...
Doktorun izin isteyip hemşirelerle odadan çıkışını izledi. Bir süre odada yalnız kalmıştı ama birden kapı kırılırcasına açılınca içeri dalan yaşlı teyzeye baktı... Koşarak geldiği alnındaki terlerden ve dağılmış saçlarından ayağındaki terliklerden belli oluyordu. Evinde kalan hatta bir aydır kirasını ödememiş olan bir kiracıyı neden bu kadar önemsediğini düşündü... Belki kimsesizdi ondan. İnsanlar bu gibi durumlarda ağlardı değil mi? Anladığı ilk an da gözleri dolsada neden o ağlamıyordu? Belki de hatırlamadığı geçmişinde alışkın olduğu bir histi...
-Hana yavrum... Güzel kızım kendine geldin mi?
Hana? Demek adı buydu HANA
-Ne korkuttun beni yavrum...  Neden uyanmadın bu zamana kadar?
Tanımadığı yaşlı sevimli kadın şimdi onun için ağlıyordu. Elinin tersiyle yaşlarını silip Hana'ya yaklaştı ve Hana'nın dağılan saçlarını kulaklarının arkasına itti sonra elinin içiyle Hana'nın yüzünü avucunun içine aldı ve anne şefkatile okşadı.
-Şey... ben
-Hatırlamıyorsun biliyorum kızım kendini yorma he?
Hana bir şey diyememişti teyze devam edecek gibi iç çekip söylenerek kapıya doğru gitti
-Hey seni işe yaramaz serseri gelde Ablana merhaba desene!
Hana kapıya doğru baktı biraz sonra kapının sürgüsü açılıp içeri ortadan biraz uzun sevimli gözlü bir çocuk girişini izledi çocuk yanına kadar geldi yüzüne biraz baktıktan sonra bakışlarını kaçırarak
-İyi olmana sevindim.
-Neden abla demiyorsun! Ablan o senin
-Abartma büyükanne 6 ay büyük benden!
Hana büyükannenin çocuğun kafasına vuruşunu izlerken düşündü kaç yaşındaydı? Biraz sonra büyükanne bir şeyler mırıldanıp dışarı çıkınca odadaki garip sessizliği delerek sordu;
-Ben kaç yaşındayım?
-Uhh hatırlamıyordun değil mi?
-Hayır.
-22 yaşındasın daha 23 olmadın.
-Ohh... demek öyle? Ben daha büyüğüm sanıyordum...
Son kelimeler mırıltı gibi çıktı... karşısındaki çocuk gözlerini büyüterek sordu;
-Neden?
-Şey bebek...
Birden utanıp sustu besbelli evli değildi ve hamileydi... Hoş karşılanacak bir şey değildi.
Karşısındaki çocukta şaşırmış olacak ki rengi sararıp soldu.
-Bence oradan düşmen tesadüf değildi belki yanlış bir şeyler olmuştu ve sen de...
Hana duyduklarıyla daha çok şoka giriyordu ne yani tecavüze falan mı uğramıştı? Bu ihtimali hiç düşünmemişti... Ama daha önemlisi düşmek mi? Düşmüş müydü?
-Ne? Nereden düştüm?
-Imm bilmiyor muydun?
-Nerden?
-Büyükannem beni öldürecek ama tren raylarının üzerindeki yamaçtan... Belki bir ağaç dalı seni tutmasaydı...
-Tutmasaydı?
-Imm anlarsın ya sen düşerken tren geçiyormuş ve ben de düşündüm ki düşmen tesadüf değil miydi acaba?
-İntihar mı ettim yani?
-Ohh şey yani bu benim düşüncem tabi...
-Beni ne kadar tanıyorsun?
-Tanımıyorum.
-Neden böyle bir şey diyorsun o zaman? Bir insanın hayatından kendi isteğiyle vazgeçtiğini düşünmek bu kadar mı kolay senin için?
-Ohh özür dilerim. Ama geldiğinde de...
-Geldiğim de ne?
-Gereksiz konuşuyorum sadece boş ver?
-Boş mu vereyim! Kendimle ilgili hiçbir şey bilmiyorum ve boş mu vereyim! Saçma konuşmuyor musun?!
Sesini yükselttiğinde canı acısada umursamıyordu.
-Doğru... Bildiklerimi anlatayım mı?
-Evet çok iyi olur....
-Çok bir şey bilmiyorum gerçi...
-Benden çoktur eminim...
-Peki... Kazadan 10 gün önce bizim dükkanın üstündeki küçük daireye taşındın, yeni mezun olmuştun-
-Hangi bölümden?
-Hukuk, iş arıyordun Seul den geldin...
-Burası neresi?
-Busan.
-Ohh...
-Burada adliyede iş bulmuştun ama şu an ne olur bilemem... Başka...
Düşünür gibi elini başına koyduktan sonra kafasını kaldırdı
-Aynaya baktın mı?
Hana o an nasıl gözüktüğünü bilmediğini hatırladı ama aynaya bakmaktan korkuyordu hayır anlamında başını sallayınca karşısındaki çocuk cebindeki telefonu ona uzattı sanırım ayna olarak kullanmasını istiyordu. Korkarak telefonun ekranına bakınca korktuğu şey olmamıştı yüzünde yara izi yoktu ama nasıl? Gerçi bir aydan fazla sürede düzelmiş olması gayet olası bir ihtimaldi onun dışında korelilere benzemeyen ama hafif çekik iri gözleri düzgün bi burun şekilli dudaklar karanlık ekrandan farkedilecek kadar uzun kirpikleri vardı kaşalarıda karşısındaki çocuğa kıyasla gür ve şekilliydi. Memnun bir şekilde ve kolundaki acıyla telefonu geri verdi.
-Güzelsin...
Çocuk bu itirafla kızarsada Hana ilk defa gülümsüyordu. O an karşısındaki sevimli çocuğun adını bilmediğini hatırladı
-Adın?
-Kim Ji Won
-Jiwon?
İçinden Ji diye tekrarladı karşısındaki çocuk gülümserken kafasındaki ani acıyla yüzünü buruşturdu Jiwon hemen yanına gelip bir şeyler söylemeye başladı ama sesler yine perde arkasından geliyordu...

Who you? ||GDragon Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin