Hana arka plandan duyduğu seslere odaklanmaya çalışıyordu ama başarabildiği söylenemezdi beyni kafa tasına baskı yaparcasına zonklarken kıpırdandı, hatırladığının aksine yumuşak bir yüzeydeydi. Bileklerindeki sızı hala vardı ama önceki kadar yoğun değildi Hana gözlerini açmayı denedi, bulunduğu yerin altında dönmeye başlaması ile gözleri tekrar kapandı.
Hana elindeki kitapla bahçeye çıktı, az önce ileri matematik hocası evden çıkmıştı, Hana her fırsatta yaptığı gibi Küçük Prens'i alıp bahçeye çıktı, annesi öldükten, Hyunwoo evden gittikten sonra Hana insanlarla konuşmayı bırakmıştı, insanlarla konuşmamak daha iyiydi, hem konuşacak kim vardı ki? Acaba Hyunwoo şu an neredeydi? Babası Hyunwoo'nun bedeninin bulunamadığını söylediğinde Hana'nın yüzünde tek bir mimik bile oluşmadı. Çünkü Hana uçurumdan aşağı uçan arabada Hyunwoo'nun olmadığını zaten biliyordu, sadece Hana biliyordu. Küçük bir bedene göre fazla sır taşıyordu, üzerindeki olgunluğun bir sebebi de belki buydu.
Hana ağacın altına yavaşça oturup dizlerini kendine çekerken elindeki kitabı yanına bırakmıştı bir süre gözlerindeki yaşı geri gitmesi için bekledi, son sayfası damla damla ıslanmaktan yıpranan kitabı eline aldı. Bu kitabı üç dilde okumuştu, ama en çok annesinin ona okuduğunu, Türkçesini seviyordu, hem bunu İngilizcesi veya Korecesi kadar hızlı okuyamadığı için bunu okumaktan daha çok zevk alıyordu.
Hana kitabı açarken gelen sesle dikkatini sesin geldiği tarafa yönlendirdi.
-Hana...
Hana yavaşça ayağa kalktı sesin olduğu tarafa doğru yürürken sese hala cevap vermemişti.
Hana biraz daha ilerledikten sonra büyük çam ağacının arkasındaki bedeni görünce durakladı, kadınla göz göze geldiği anda bakışlarını kadından çekerek gözlerini kadının etrafında dolandırdı başka kimse yoktu. Hana kadına doğru yürürken içinde yok olan anlık sevinçle ifadesiz tavrını takındı, evet yaşı küçüktü ama bunu yapabiliyordu.
-Hyunwoo iyi mi?
-İyi kızım... Sen nasılsın?
-Neden buradasınız? Bu, bu çok tehlikeli...
-Annen için üzgünüm yavrum... Tehlikeli olduğunu biliyorum ama Hyunwoo o kadar çok ağladı ki... Seni görmem gerekti.
-Hyunwoo... Annesine olanları söylediniz mi?
-Hayır, o bunu kaldıramayacak kadar zayıf
-Biliyorum.
Kadın Hana'nın önünde diz çöküp onu kendine çekti, kollarını Hana'ya dolarken bir yandan da sessizce ağlıyordu. Hana'dan ayrıldıktan sonra gözlerini Hana'nın gözlerine kaldırdı.
-Özür dilerim...
-Neden özür diliyorsunuz?
-Sen çok olgun bir çocuksun. Yaşadıkların için üzgünüm, Hyunwoo babanın sana verdiği cezaları anlattı.
-Artık ceza vermiyor.
-Öyle mi? Buna sevindim...
-Bir şey mi soracaksınız?
-Çok zeki bir kızsın Hana.
-Sorun lütfen.
-Hana, sen, sen neden? Hyunwoo'yu kaçırmamı söyledin? Yoksa sen... Hyunwoo'nun anne babasına bir şey olacağını biliyor muydun?
Hana kadının dolu gözlerine baktı, ona Hyunwoo'nun kardeşi olduğunu söylemeli miydi? Ama o zaman Hyunwoo geri gelmek isteyebilirdi, hem dizilerde böyle şeyler saklanırdı... Hana şirketi falan düşünmüyordu, tek istediği Hyunwoo'nun yaşamasıydı.
-Hayır bilmiyordum.
-Bana doğruyu söyle kızım... Eğer gerçekten Hyunwoo tehlikedeyse... Onu burada korumaya gücüm yetmez...
-Neden? Neden onu koruyamazsınız!?
Kadın Hana'nın bağırmasına şaşırarak bir an Hana'nın elini bıraktı. Sonra tekrar tuttu.
-Bak kuzum ben, yaşlı bir kadınım... Öyle çok malım mülküm de yok... Doğrusu bir evim bile yok, ve eğer gerçekten bir tehlike varsa-
-Hyunwoo'yu da alıp gidin... Seoul'den gidin... Hyonwoo'nun adını da değiştirin... Hiçbir iz bırakmayın.
Kadın dehşetle Hana'ya bakıyordu, nasıl oluyordu da bu yaşta bir kız böyle konuşabiliyordu?
-Ama neden? Bir nedeni olmalı...
-Bilmeseniz sizin için daha iyi...
-Neyden koruyacağımı bilmezsem onu koruyamam...
Hana kadına kendini anlatamadığı için sinirlenmişti, ama kadına da hak veriyordu, henüz küçük bir kız çocuğuydu... Ona hemen inanmasını beklemek saçma olurdu.
-Bakın... Hyunwoo... Hyunwoo, benim, benim kardeşim.
Kadın Hana'nın elini daha çok sıktı, çocuklar ne kadar masumdu... Onu korumak için bu yaşta neler yapıyordu, kadın Hana'ya bir kez daha sarılıp geri çekildi.
-Biliyorum, şimdi bana Hyunwoo'yu korumam için neyden korumam gerektiğini söyle...
-Babamdan...
kadın duyduğu şeyle yere düşerken Hana kadına donuk bir ifade ile bakıyordu. Yeni mi anlamıştı?
-Baban- mı ne- neden? Ba-bandan ko-ruyoruz?
-Çünkü, babam Hyunwoo'yu oğlu olarak görmüyor. Ve ondan kurtulmak isteyebilir...
kadın elini ağzına götürürken karşısındaki küçük kızdan korkmaya başlamıştı bu yaşta... Böyle şeyler söylemesi ve bilmesi...
-Sen... Sen bunu nereden biliyorsun?
-Bunun bir önemi yok...
-O zaman benim kızım bu yüzden mi öldü?
Hana işlerin karışacağını anlamıştı, ne söylemeliydi?
-Bilmiyorum, ama sanmıyorum, öyle olsa benim annem ölmezdi.
-Ben, ben, Hyunwoo'yu nasıl koruyacağım?
-Bakın, söylediklerimi anlamanız zor biliyorum ama babam zaten Hyunwoo'yu öldü zannediyor... Hyunwoo'nun o arabada olduğunu zannediyor anladınız mı? Onu hala koruyabilirsiniz.
-Tamam... Sen, çok farklı bir kızsın... Seni hiçbir zaman unutmayacağım...
Kadın gözyaşlarını silerek gitmeye hazırlandı.
-Bekleyin, paranız olmadığını söylediniz.
-Ne yapacaksın? Bak sakın evden bir şey çalma, kumbara için yeterince mahcubum, hem sana teşekkür etmeyi unuttum.
-Hayır, bekleyin lütfen.
Hana koşarak eve girdi, Türkiye'deki Büyükbabasının yolladığı harçlıklara hiç dokunmamıştı sadece bir kez bakmıştı, Türkiye'deki bayramlarda büyükbabaların bu kadar yüklü harçlıklar verdiğini öğrendiğinde şaşırmıştı, Hana odasına girince koşarak küçük sandığın içindeki kalın para zarflarını aldı ve sırt çantasına attı, odasının köşesinde bulunan aynalı küçük masaya yaklaştı çekmecesini açtı çekmecenin içindeki orta boy kaplama zarif kutuyu çantasına attı içinde hediye gelen takılar vardı... Hiçkimse varise sahte bir takı getirmezdi değil mi?Hana hizmetlilere görünmemeye dikkat ederek bahçeye indi. Hana sakin adımlarla bahçenin köşesindeki ağaçlara yürürken yere bıraktığı kitabını aldı. Kadının yanına geldiğinde kadın hala ağlıyordu.
Hana kadının önünde çantasını açtı ve zarflarla kutuyu ona uzattı,
-Ne kadar yeter bilmiyorum ama, buradan gitmenize yeter... Gidin lütfen, ben Hyunwoo'yu tekrar bulana kadar ona iyi bakın...
Kadın Hana'ya bakarken sanki karşında küçük bir çocuk değilde, çocuğunu başkasına emanet eden bir anne duruyordu. Kadın Hana'nın verdiklerini kabul etmek istemese de Hyunwoo için başka şansı yoktu. Hana'ya bir kez daha sarıldıktan sonra Hana'nın ellerini sakince öptü, sonra Hana'yı arkasında bırakarak hızlı adımlarla bahçenin arka tarafındaki çıkışına yöneldi.
Hana başının zonkladığını daha şiddetli hissediyordu. Ellerini başına götürdüğünde ellerinin çözüldüğünü anlamıştı ama hala gözlerini açmaya zorlanıyordu. Vücudundaki ağrılar hafiflemişti ama hala beli şiddetli ağrıyordu. Hana üzerindeki ağırlığı yeni hissediyordu, biri üzerini mi örtmüştü? Hana gözlerini açmak için zorladı, hafif araladığı gözleriyle pencereyi görebildi ve önünde dikilen bir beden vardı, Hana başına saplanan şiddetli ağrı ile ufak bir inilti bıraktı. Gözlerini tekrar kapatırken pencerenin önündeki kişinin kendisine döndüğünü görebilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Who you? ||GDragon
Fanfiction-"Hiçkimse birden intihar etmez Jiyong insanı intihara insanlar iterler... Bu aşamalı bir şey..." -"Beni korkutuyorsun." -"Korku bazen iyidir... Aghh hayır korku her zaman iyidir sana kaybedeceğin şeylerin olduğunu hatırlatır. " 07.06.2017-04.07.201...