64 あ27

273 23 7
                                    

Hana elindeki çatalı bırakıp Jiyong'a döndü
-Yeterli, cidden doydum. Anladım en sevdiklerim bunlarmış.

-Aslında o zamanlar bu pastanın üst süslemesi de çikolataydı.

-Anladım, yüzüncü kez falan diyorsun anladım.

-Genelde vize final döneminden sonra ve come back dönemlerinden sonra böyle şeyler yapardık.

-Anladım.

-Hatırlamaya başladın mı bir şeyler?

-Evet, kesik kesik olsa da en azından yemekleri hatırlıyorum.

-Peki beni? Beni yani bizi ne kadar hatırlıyorsun?

Hana bakışlarını Jiyong'dan kaçırarak büyük salonu süzdü.

-İlk defa bir yerde ev gibi hissediyorum.

Jiyong sorusunun geçiştirilmesiyle burukça gülümsedi.

-Hana

-Efendim?

-Jiwon'la evlenecek misin?

-Bu nereden çıktı?

-Evlenmek istiyor musun onunla?

-Ne saçmalıyorsun?

-Onu seviyor musun?

-Jiyong konumuz Jiwon değil.

-Ona aşık mısın?

-Jiyong!

-Benden gerçekten nefret mi ediyorsun?

-Hayır! Artık saçmalamayı keser misin?

-Nefret etmiyorsun yani?

-Bak buraya bana yardımcı olacaksın diye geldim! Eğer olmayacaksan giderim!

Jiyong birden ayağa kalkarak elinde sıktığı  kahve kupasını olduğunu anlamadan karşısındaki  Hana'nın arkasındaki camdan tabloya fırlattı tablo parçalanırken hana sadece gözlerini kapatmıştı.

-Bir daha beni gitmekle tehdit etme! Duydun mu? Ben de insanım! Aşık olduğum kadını bir saniye daha fazla görebilmek için onun başka adamlarla sevgili nişanlı oluşunu bile izlerim! Ama bir daha beni gitmekle tehdit etme!

Hana gözlerini açıp Jiyong'a baktı derin bir nefes aldı

-Özür dilerim. Haklısın. Sen de çok zorlanıyorsun. Bana şu eşyalarımın yerini göster. Ben yalnız devam etsem iyi olacak.

Jiyong Hana'nın sindiğini görünce az önceki hareketinden pişman olmuştu. Onun istediği bu değildi. Kesinlikle bu değildi. Hana kalkıp Jiyong'un daha önce gelişinde bahsettiği odayı bulmak için yürürken, Jiyong önünden yürüyerek onu depo gibi kullandığı oyuncak ayının olduğu odaya getirdi.

-Hana ben özür dilerim... Az önce-

-Jiwon ile evlenmeyeceğim.

-Anlamadım?

-Evet onu seviyorum ama... Büyükanne bunu istemezdi. Benim bebeğim bile olmayacak. Ailem de Jiwon'a uygun değil. O benden daha iyilerini hakediyor. Ben sadece onun büyümesini bekleyeceğim. Umarım o zamana kadar sen de beni unutursun. İyim artık... Benim için endişelenme ve hayatına devam et.

-Hana...

-Geçen sana söylediğim sözler... Özür dilerim. Hiçbiri senin suçun değil. Hepsi benim suçum. Yaşadığım ne varsa hepsinin sorumlusu benim.

-Hana... Lütfen... Bana bunu yapma, lütfen beni suçla. Öyle daha kolay.

-Gidip uyu sen... Bir sorun olursa ben seslenirim.

-Uyumak istemiyorum.

-Bayılacak gibi duruyorsun.

-Hayır iyiyim. Seninle kalacağım hem... Daha kolay hatırlarsın.

Hana kendisine hiçbir şey hatırlatmayan kocaman ayıyı dışarı çıkarıp Jiyong'un yanına yere devirdi.

-Sessizliğe ihtiyacım var... Sen de gidip dinlen.

-Hayı-

-Jiyong! Git dedim!

Hana Jiyong'a bağırıp arkasını dönerek bir kolinin önüne oturdu. Arkasından gelen uzaklaşma sesi ile rahatlayarak kutuyu açtı.

Hana kolundaki saate baktığında çoktan gece yarısı olduğunu farketti. Dört beş koliden sadece birkaç ufak şey hatırlamıştı, okulla ilgili birkaç şey o kadar. Hana beli ağrıyarak kalktığında odadan çıkıp salonda uyumayı düşünüyordu ki. Kapının önünde gördüğü görüntü ile olduğu yerde donup kaldı.

Jiyong kapının önünde ayının üzerinde büzülmüş uyuyordu. Hana içinde hissettiği hareketlilikle, elini karnına götürdü. Hana midesindeki kelebekleri kusarsa bu kocaman evin kelebek dolabileceğinden emindi. Ensesinde hissettiği ürpermelerle Jiyong'un yanına gelip diz çöktü. Bir insan bu kadar masum durabilirdi. Hana içi titreyerek Jiyong'un yüzünü görebileceği şekilde ayının koluna yattı. Jiyong'un kahküllerini geri iterken mırıldandı. Hiçbir şey düşünmemek için çok güzel bir andı.

-Keşke her şeyi geri alabilseydik...

Who you? ||GDragon Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin