Günlerdir hissettiğim acı bir çığ gibi gittikçe içimde büyüyor, beni soğuğun altına acımasızca gömüyordu. Erdem'in hayatıma girmesiyle birlikte şu kısacık zaman zarfında ne de çok şey değişmişti. Ailemi kaybetmiştim. Ruhumu kaybetmiştim. Kendimi kaybetmiştim. İçimdeki çıkmaz sokakların sonu Erdem'e açıldıkça ona duyduğum öfke, kapıyı sertçe yüzüne çarpıyordu.
Erdem her gün beni konuşturmak ve iyileşmemi sağlamak için her türlü yolu deniyordu. Pes etmemekte kararlıydı. Fakat içimde asılı olan kristal bir avize çoktan zemine düşmüş ve parçaları bedenime saplanmıştı sanki. Bütün ruhum, kalbim, hislerim oluk oluk kanıyordu. Ve Erdem'in bana iyi gelmesine izin vermiyordum. Seren'den duyduklarımdan sonra ona olan güvenim beni terk etmişti. Ona oldukça kızgın ve inanılmaz derecede kırgındım. Belki de yalnızca bana acıyordu. Ve ben insanların bana acımasından nefret ediyordum.
Günlerdir aynı evin içinde ayrı iki yaşam sürüyorduk Erdem'le. Erdem çaresiz bakışlar altında bana yanaşmaya çalışsa da onu elimin tersiyle itiyordum. Bu hayattaki tek dayanağım olan babam bile bana bunları yaptıysa, hiç kimseye güvenemezdim. Kalbim katılaşmıştı, göz yaşlarımı da beraberinde katılaştırmıştı. Artık ağlayamıyordum bile. Hissettiğim tek şey büyük bir parça öfkeydi, bir parça da acı.
Hayata tekrar tutunmak zorundaydım. Hayallerim, hedeflerim ve bunlara ulaşmak için bu ana kadar sarf ettiğim bir yığın çaba vardı sırtımda. Onları öylece hiçbir şey olmamış gibi bir kenara bırakıp yoluma devam edemezdim. Bir şeyler yapmak zorundaydım. Artık gidebileceğim bir evim yoktu. Sığınabileceğim bir babamda. Şımarık bir kız çocuğu gibi davrandığımın farkındaydım. Hayat Erdem'i bana getirmiş ve belki de ilk kez özgürce acı çekebilme lüksünü beraberinde bana sunmuştu. Fakat bunun sonuna geldiğimin farkındaydım. Henüz annesini yeni kaybetmiş bir insana bu yaşattıklarım yeterince fazla olmalıydı.
Bu düşüncelerin içinde sessizce yatağımdan doğrulmaya çalışırken Erdem her gün olduğu gibi elinde bir kahvaltı tepsisiyle içeri girdi. "Günaydın." dedi umutsuzca. İçimde günlerdir Erdem'e aşıladığım ümitsizlik belli ki onun içindeki umudu da köreltmeye başlamıştı. İçim sızladı.
"Günaydın." diye cevap verdim. Günledir içinde olduğum sessizlik bulutu Erdem'in gözlerine bir yağmur kitlesi halinde düştü. "Eflal, bugün daha iyi misin?" diye sordu çekingen bir şekilde. Masaya bıraktığı tepsiyi kucağıma aldım. İlk kez isteğimle bir şeyler yiyecektim. Erdem şaşkın bir halde bana bakıyordu. "Sende benimle kahvaltı yapmak ister misin?" diye sordum cılız bir sesle. "Tabi ki." dedi sevinçle karşıma yerleşti. Bir tost ekmeğinin üzerine biraz bal, bir kaç dilim muz ve ceviz koydum. Erdem'e uzattım. Hissis hareketlerle Erdem'e bir şeyler uzatıyordum. Kahvaltı tepsinin ortasına gülle gibi bir sessizlik çökmüştü. Hiç konuşmadan kahvaltımızı ettik.
Erdem'in "Üniversite sınavına iki gün kaldı. Gireceksin değil mi?" diyen sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Sahi günler bu kadar hızlı mı geçmişti? "Doğru ya..." diye cevap verdim. "Gireceğim tabi ki. Bir üniversite kazanıp buradan uzaklaşmam lazım." dedim. Erdem'in gözlerinde birden cehennemin kapıları aralandı sanki. "Benden uzaklaşmayı mı düşünüyorsun?" dedi. Sesinde sitemkar bir hava vardı. "Sadece senden değil, herkesten." derken gözlerimi kaçırdım. Ondan uzaklaşma düşüncesi bile içimde bir şeylerin burkulmasına yol açtı. Ne onunla olmayı, ne de onsuz olmayı hayal edebiliyordum artık. "Eflal, ben hayata seninle tutunmayı başardım. Ama görüyorum ki sen bunu benimle başaramıyorsun." dedi. Yüzünü öne eğmişti.
"Sen benimle dalga mı geçiyorsun ya?" derken yüzümde alaycı bir gülümseme kendini gösterdi. "Ne oldu? Seren'den sıkıldın, şimdi de sıra bana mı geldi?" dedim. Yere düşen yüzünü çenesinden tutup kaldırdım. "Gözlerimin içine bak. Aynı anda hem Seren'in koynuna girip, hem beni öpüp koklarken ne düşünüyordun? Buna öğrenemeyeceğimi mi?" Yüzü utançla kızardı. Huzursuzca yerinden kalktı. "Beni anlamıyorsun. Sadece bir saniye kendini benim yerime koysan, beni gerçekten dinlesen anlayabilirsin belki." diye sözlerine devam etti. "Kaybolmuştum ben Eflal. Sana olan hislerimle başa çıkamıyordum. O gün Seren'e gittiğimde onu öperken bile...."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFLAL
RomanceKonuşmanın vakti gelmişti demek. Gerçeklerle yüzleşmek... Yerimden kalkıp onu duvarın köşesine doğru sıkıştırdım. Benden korkan gözleri, titreyen bacakları, karşımda ufacık kalan bedeni... "Sana üç şey söyleyeceğim. Bu üç şeyi asla unutmayac...