Gözlerimi kamaştıran güneşin kavurucu ışıltısıyla açtım gözlerimi. Erdem'in yüzünde uzun zamandır görmedigim bir huzur vardı ve dizlerimin üstündeki dalgalı saçları ayrılmak istemiyordu sanki huzur şelalesinden...Öylece kaç saattir uyuyorduk bilinmez ama ikimizde halimizden oldukça memnunduk. Saçlarını okşuyordum, uyandırmaya kıyamıyordum. Yüzündeki her kareyi ezberledim dakikalarca...
Erdem benim yaşama sebebim olmuştu artık ve kararlıydım. Ne olursa olsun onu bırakmamaya söz verdim. Hele ki o Naz denen cadıya... Başının altına bi minder koyup üzerini örttüm. Yanağına sıcacık bi öpücük kondurdum. Allah'ım, ne de güzel kokuyordu! Deniz esintisine benzeyen kokusunu boynundan cigerlerime doldurdum. Uyanmamasını, bu masum halimizin bitmemesini diledim. Çünkü eğer uyanırsa akşam yarım bıraktığımız özel anımızı ben tamamlamak isteyecektim. Yıllarca abimin cinsel istismarından dolayı bütün erkeklerden nefret edercesine kaçmıştım. Oysa ki şu an onu delice isteyen bedenime söz geçiremiyorum. Sinsice ayrıldım yanından. Mutfağa gidip çayı koydum. Sevdiği kreplerden hazırladım sessizce.
Bulaşıkları yıkamak icin lavoboya eğilmiştim ki boynumda beliren o sıcacık, minik öpücükle sıçradım. Güçlü kollarını belime dolayan Erdem kulağıma "Günaydın deniz kızı." diye fısıldadı. Boynumdan akan elektrik tüm vucudumun alev almasına yetmiş, yanaklarım kıpkırmızı olmuştu. "Benden kaçabileceğini mi düşündün?" derken vücudumu daha kuvvetli sardı ve yanağıma bu kez kocaman bi öpücük bıraktı.
Sadece "Günaydın." diyebilen ben, dilim tutulmuşcasına şaşkın tavırlar icinde saçmalayıp durdum. Elimdeki tabakları yere düşürdüm. Erdem halimi farkedip daha fazla utanmamam icin "Bunları ben toparlarım. Gidip üstüne biseyler giymezsen dün geceki kadar şanslı olmayacaksın." dedi vücudumu süzerek. Dudakları keyifle kıvrılmıştı.
Aşk denen şey insanin kimyasını bozuyordu. Hızlıca kotumu ve tişörtümü geçirdim üstüme. Saçlarımı toplamak için aynanın karşısına gectigimde kıpkırmızı olan yanaklarımdan utandım. Erdem'in karşısına böyle çıkamazdım. Yüzüme soğuk suyu boca ediyordum ki Erdem'in sesiyle irkildim. "Hadi, karnım zil çalıyor acele et!"
Mutfağa geçtiğimde Erdem'in de tişörtünü üzerine geçirmiş olduğunu fark ettim. Ayağa kalkan Erdem sandalyemi çekip "Buyrun küçük hanım." dedi. Çayları doldurdu, krepleri bölüştürdü. Krebime çilek reçelini özenle sürdü.
Yaşadıklarımın etkisiyle rüya aleminde gibiydim. Bugün bi ömür olamadığım kadar mutluydum. Fakat bir yandan da gerçekler beynimin duvarlarına çarpıyor, içeri girmek için ısrarla kapıyı çalıyordu. Düşünceli halimi fark eden Erdem; "Korkma, hiç bir şeyden korkma. Sen ve ben; biz bir olduğumuz sürece karşımıza çıkan her zorluğu aşabiliriz."
Sessizliği bozan; bi araba sesiyle, acı bir fren ve deli gibi kuvvetle çalan kapı oldu. Erdem hızla pencereye yöneldi. Sus işareti yaptı eliyle. Korkuyla yerimden sıçramıştım, hızla çarpmaya başlayan kalbimin çıkardığı sesi susturmak istercesine elimi sol göğsümün üstüne koydum.
Erdem'in perdenin arkasından gördüğü şey, gözlerindeki dehşetin büyümesine sebep oldu. Camın kenarından ivedi bir hareketle ayrılıp yanıma geldiği gibi beni bileğimden kavradı. Banyonun yanında bulunan küçük odaya doğru aceleyle beni sürüklerken donup kalmış bedenim ona yardımcı olmuyordu. Odaya girdikten sonra bir süre düşündü, ardından belki de tek seçeneğimiz olan kıyafet dolabının kapağını açıp beni içeri itti.
Dolabın kapağını kapatmak için yeltendiğinde elimle engel oldum. Tam ağzımı açıp ona gitmemesini söylemek üzereydim ki elleriyle dudaklarımı kapattı. Fısıltıyla "Eflal sus! Ne olursa olsun burdan çıkmayacaksın, tamam mı güzelim?" dedi. Sesinde endişe ve korku kol geziyordu fakat benimle konuşurken bunu bastırmaya çalışıyordu. Gözlerinde parıldayan cesaretin ve hırsın gölgesine dikkatlice baktım. İçimde büyüyen kara delik gittikçe genişliyordu. Hızlıca kafamla onayladım ve olduğum yere sindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFLAL
RomanceKonuşmanın vakti gelmişti demek. Gerçeklerle yüzleşmek... Yerimden kalkıp onu duvarın köşesine doğru sıkıştırdım. Benden korkan gözleri, titreyen bacakları, karşımda ufacık kalan bedeni... "Sana üç şey söyleyeceğim. Bu üç şeyi asla unutmayac...