Ağzımı tıkayan bir elin kafamı iyice yastığa gömmesiyle gözlerimi fal taşı gibi açtım. Tanımadığım bir çift gözle karşılaştım. Kabus muydu yine? Ne kadar inandırıcıydı oysa ki. Gerçek gibi...
Telaşla etrafa bakındım. Şaşkınlığımın sessizliğinden faydalanan kar maskeli iri adam ağzımı bir kaç saniye serbest bıraktı ve cebindeki pamuğu çıkarıp burnuma doğru seri bir hareketle yaklaştırırken, işte o an bunun gerçek olduğunu anladım. Çığlık atmak için yeltendiğimde pamuğun keskin kokusu burnumu çoktan doldurmaya başlamıştı.
Koku burnumdan içeri sinsice dolarken bilincim yavaş yavaş beni terk etmeye başladı. Yaşadığım dehşeti ve şokun etkisiyle çırpınmaya bile vaktim olmamıştı. Ve derin bir uykuya doğru yeniden dalış yaptım.
Ani bir ışığın gözlerimizle kavuştuğu o an, daha iyi görmek yerine kör olmamız hayatın içindeki tezatın kanıtıydı. Ani bir ısının altında binlerce parçaya ufalanan tanecikler gibi.
Gözlerimi yeniden araladığım şu an, gözlerime çarpan ani ışığın etkisiyle etrafı göremedim. Birkaç dakika içinde huzursuzluk hissiyle görüntüler beynimde netleşmeye başladı. Sağ gözümü örten saçımı arkaya atmak için ellerimi hareket ettirmeye çalıştım. Fakat olmuyordu. Bileklerim arkamda, bir sandalyenin üstünde bağlıydı. Kalın halatlar canımı acıtıyordu. Gereğinden fazla sıkı bağlanmıştı.
Bulunduğum bomboş ve küçük odaya bakarken odanın en tepesinden süzülen güneş ışığı gözlerimi alıyordu. Nerede olduğumu, kimin beni kaçırdığını, dertlerinin ne olduğunu bilmiyordum. Kancaya takılmış küçük bir deniz kızıydım ben. Korkuyordum. Titriyordum. Kurtulmak için var gücümle çabalamaya başladım.
Sandalyeye sabitlenen bedenimi hareket ettirmeye çalışırken sandalyeyle birlikte yere devrildim. İşte o an, içimi büyük bir umutsuzluk kapladı. Şokun etkisini aheste aheste üstümden atarken bu kez de gözyaşlarımı misafir etti çehrem. Ağlamaya başladım. Var gücümle ağlamaya.
Ağlamaktan güçsüz düşen bedenime bir uyuşukluk yayıldı. Teslim oldum ve huzursuz bir şekilde gözlerimi kapadım.
Karın boşluğuma atılan sarsıcı bir tekmeyle kendime geldim. "Ahhhhhhhh!!!!"
Yine aynı kar maskesinin altına gizlenen yüzle karşılaştım. "Bırakın beni!!! Benden ne istiyorsunuz!!!!"
Adam iri kollarıyla beni tek bir hareketiyle tekrar oturur pozisyona getirdi. Cevap vermeye niyetli bir hali yoktu. Tekrar dışarı çıktı ve elinde bir bardak suyla geri döndü. Yüzümü avuçlarının içinde ezercesine sımsıkı tuttu. Ve bana zorla su içirdi. Ağzıma doldurduğum suyu yutmadım. Ve aldığım koca bir yudumu adamın suratına püskürttüm. "İmdaaaattttt!!! Beni duyan biri yok mu!!!!" diye avazım çıktığı kadar, boğazım yıtılırcasına bağırdım.
Adamın gözlerinde alaycı bir gülümseme belirdi. Ve bardakta kalan suyu suratıma fırlatıp tekrar dışarı çıkıtı.
Kar maskeli adamın çığlıklarıma karşı alaycı ifadesine bakılırsa kimsenin beni duyamayacağı bir yerdeydik. Tüylerim ürperdi. Yine de umutsuz bir şekilde bağırmaya ve çığlık atmaya devam ettim. Ama ne kimse beni duydu, ne de beni kurtarmaya gelen biri oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFLAL
RomanceKonuşmanın vakti gelmişti demek. Gerçeklerle yüzleşmek... Yerimden kalkıp onu duvarın köşesine doğru sıkıştırdım. Benden korkan gözleri, titreyen bacakları, karşımda ufacık kalan bedeni... "Sana üç şey söyleyeceğim. Bu üç şeyi asla unutmayac...