Her insanın kalbinin kumbarasında gün be gün biriktirdiği her biri bir bozuk paradan bile değersiz olan kırgınlıkları vardır. Yoksa sizin kumbaranız boş mu? O vakit çok şanslısınız!
Benim kumbaramda yer kalmamıştı. İnsanlar beni öylesine kırmış, hayat beni öylesine yıpratmıştı ki, daha fazla dayanacak gücü kendimde bulamıyordum. Ve bana her dokunuşuyla kumbaramdan bir acıyı eksilten Erdem, yanımda yoktu...
Gözlerimi açtığımda aklıma gelen ilk düşünce bu oldu. Kumbarama yeni bir acıyı daha misafir etmenin verdiği telaşla huzursuzca kıpırdandım yerimde. Etraf zifiri karanlıktı.
El yordamıyla üstümü başımı ve çevremi yokladım. Öylesine bir karanlık hakimdi ki ortama, nerede olduğumu anlamam zaman aldı.
Belimde bir kemer takılıydı. Çift kişilik bir koltuğun sol tarafında büzüşüp kalmıştım. Kar maskeli adam ortalarda görünmüyordu. Gözlerim işlevini yerine getiremese de ses tellerimden umdum yardımı. Ve avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım.
"İmdaaaat!!! Beni duyan biri yok muuu?"
Sesim defalarca bu karanlık alanda yankılandı. Ve birkaç dakika sonra birden üstüne sabitlendiğim koltuk hareket etmeye başladı. Aynı anda ortam loş bir şekilde de olsa aydınlandı.
Merakla etrafıma bakmakta çabaladım. Hala lunaparkta olduğumu anladığımda küçük çaplı bir rahatlama hissi duydum. Nitekim koltuk, korku treninin en tepesine doğru aheste aheste ilerlemeye başladı. Ve devasa korku tünelinin giriş kapısında çirkin cadının acı kahkasına gıcırdayan trenin zincirlerinin sesi eşlik etti.
"Haahahahahah!!!"
Nerede olduğumu idrak etmemle birlikte çırpınmaya başladım.
"Hayır, hayır, hayır, hayııırr!!! Durdurun şunu! Yalvarırım durdurun!!!!"
Çirkin cadının yanında beliren vampir de cadının sinir bozucu kahkasına eşlik etti.
"Hahahahhaha!! Ölüm yolculuğu başlasın!"
Ölüm kelimesi kulaklarımdan zihnime doğru dolarken tüylerimin tek tek havalandığını hissettim. Tren kararlı bir şekilde vagonlarını en tepe noktaya taşırken çırpınışlarımı sürdürdüm. Fakat yerden o kadar çok yükseğe tırmanmıştık ki, korkudan ses tellerimin buz tuttuğunu hissettim. Bağırmanın bir işe yaramayacağını anladığım an sadece gözlerimi sımsıkı kapatmaya karar verdim.
Trenin en ön vagonundaki koltukta yerden yaklaşık 50 metre yukarıya, korku tünelinin doruk noktasına ulaştığımızda sağımdaki ve solumdaki vagonlardan birden kulakları sağır edercesine soğuk hava boşaldı.
"Fııııısssss...."
diye
Titremeye başlayan bedenimi kontrol altında tutmak için istemsizce gözlerimi araladım. Ve yaklaşık on dakikadır tırmandığımız bu rayları çok daha dik bir şekilde inmek üzere olduğumu anladığım an ses tellerim yardımıma koştu."Hayır!!!! Duruuuunnn!!"
Ve tam o an vagon sert bir şekilde öne arkaya sarsıldı ve durdu. Korku tünelinin en tepe noktasında hemen önümde bir vampir ve bir cadının sersemletici kahkahalarıyla baş başa kalmıştım.
Orada o kadar süre, dondurucu rüzgara göğüs gererek ne kadar süre durdum inanın bilmiyorum. Bir süre sonra çaresizlikle akmaya başlayan göz yaşlarımı silmeyi bile akıl edemeyecek kadar korkmuştum. Sessiz ağlamalarım yerini hıçkırıklara bırakırken arka koltuklarda bir hareketlenme hissettim. Başımı arkaya çevirip bakmaya çalışsam da, kemerim o kadar sıkı bağlanmıştı ki hareket edemiyordum. Bana doğru yaklaşan nefes alışverişi hissettiğim korkuyu ikiye katlarken, arka koltuktan bir el saçlarıma uzandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFLAL
RomanceKonuşmanın vakti gelmişti demek. Gerçeklerle yüzleşmek... Yerimden kalkıp onu duvarın köşesine doğru sıkıştırdım. Benden korkan gözleri, titreyen bacakları, karşımda ufacık kalan bedeni... "Sana üç şey söyleyeceğim. Bu üç şeyi asla unutmayac...