36- ARAF

1.8K 75 34
                                    

       Ellerimin Erdem'in elleriyle buluştuğu o an içimde yeşeren çiçekler esen meltemin ve açan tomurcukların neşesiyle bir bir can buldu. Göz alıcı yüzlerce renge bürünen bu çiçeklerin en güzeli masumiyetin rengi beyaza bürünmüş olandı. Ve o masumiyetin timsali şu an üzerimdeki gelinlikte boy gösterirken utançla başımı öne eğdim.


        "Bir katile böylesine bembeyaz bir gelinlik almamalıydın." derken yanaklarıma hücum eden kanı hissettim. "Eflal!" diye isyan eden Erdem'in yüzüne doğru bakışlarımı bir kez daha kaldırdığımda "Sen hayatımda gördüğüm en masum insansın." derken söylediğim cümleye kızar gibi kaşlarını çatan bir çift kaşın altında salınan okyanus rengi gözleriyle karşılaştım. Birkaç saniye geçtikten sonra gözlerinde az önceki büyülenmiş ifade tekrar sahnedeki yerini aldı. 


         Erdem ne derse desin, nasıl düşünürse düşünsün, abimin katili olduğum gerçeğini hiçbir şey değiştiremezdi. İçimde her saniye kalbimin derinliklerine doğru hışımla mezarlar kazan bu gerçekle yaşamaya alışmam gerekiyordu sanırım. Birden aklıma babam geldi. Vicdanım ince ince sızlarken kalbimdeki mezarların üzerinde biten kömür karası çiçekler boyunlarını hüzünle büktü. 


         Beynimin kıyılarında bir batıp bir yüzen bu düşünceleri yok etmek istercesine kafamı iki yana salladım. Bakışlarımı Erdem'in yüzünde gezdirirken sağ gamzesindeki boşluğun içinde kendi mezarımı gördüm. Aklıma az sonra evleneceğim adam hakkında, baya bir süre önce gelecekten beynime dolan kesitler geldi. "Eflaaalllllll!!!! Bunu bize yapamazsın!!!! Kızımııızzz!!! Bizi yalnız bırakamazsın!!!"


          Beynime acımasızca hücum eden bu görüntüler tüm kötü düşüncelere davetiye çıkarırken kendime kızdım. Tüm bunları düşünmenin ne yeri, ne de zamanıydı!


       Fakat kim, nikah defterini imzalarken atacağı imzanın kendi ölüm fermanı olduğunu bile bile susabilirdi ki? Ben susuyordum, Erdem'e yaklaştığım her gün ölüme de adım adım yaklaşıyordum. Ecelimin nefesini ensemde hissediyordum. Az sonra, o masada asıl nikah şahidimizin Azrail olacağını biliyordum.


         Kalbim bademciklerimin arasından geçmeye çalışır gibi yukarı tırmanırken, nabzım yüz kilometre hızla bir atın üzerinde dörtnala koşarcasına atıyordu. Sanırım bayılmak üzereydim. 


       Titreyen ellerimi fark eden Erdem gülümsedi. Fakat hala tek bir kelime bile etmemişti. Diline kilit vurulmuştu sanki. Yüzündeki tiyatro sahnesinde kah romantik bir sıcaklık, kah soğuk bir ifadesizlik, kah alevlerle çevrilmiş şehvet, kah en temiz merhamet sergileniyordu. İlk kez onu böyle görüyordum. Az önce içinden zar zor kurtulduğum düşünce girdabından Erdem'i de kurtarmak için ona bir soru yönelttim. "Nasıl? Beğendin mi?" derken ellerimi bedenime tam olarak oturmuş ince dantellerle işlenmiş gövdeme kaydırdım.


        Erdem hala dilini yutmuş gibi gözünü bile kırpmadan bana bakıyordu. Bir süre öylece kaldıktan sonra boğazını temizledi. Ve hayatım boyunca duyduğum en güzel sözleri ardı arkasına sıralamaya başladı.


        "Göz gördü, gönül sevdi. Var mı bunda benim bir günahım?" derken dilindeki kalkan perde beni şaşkınlığa düşürdü. 

EFLALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin