Üstüme attığım şu yumuşacık battaniyenin içinde bir kedi yavrusu gibi keyifle mırıldanırken uyuşan tenimin üstündeki küçük tüylerim hava kalktı neşeyle. Erdem'in omzuna gömülmüş başım iyice ağırlaşmıştı. Mayışan kollarımı Erdem'e daha da sıkı dolamaya çalıştım. Erdem çoktan uykuya dalmıştı. Kafamı kaldırıp yüzünü izlemeye başladım.
Uzun zamandır birbirimize hasret kalan vücudumuz aylardır bir çölde susuz kalmış gibi dermanına sığınıyordu. Bedenlerimiz birbirine kenetlenmişti. Her şey ne kadar da güzeldi. Tam olması gerektiği gibi sanki... Şu an, şuracıkta son nefesimi versem inanın sesim çıkmazdı. Hayattan istediğim her şeyi almış gibiydim. Zafer çığlıkları atmak istiyordum. Abimden kurtulmuştum, Erdem'in kollarını, yuvamı bulmuştum.
Yağmurun altında sırılsıklam kalan küçük bir köpek yavrusunun çıkardığı ses kadar kulağıma tatlı geliyordu düşüncelerim. Abimi öldürmüş olma gerçeği de bir parça canımı acıtmıyor değildi tabi. Canımı acıtan onun ölmüş olması değil, katil olmamdı.
Şimdi ne olacaktı? Eninde sonunda beni bulacaklardı. Ben katil olmuştum. Erdem'in peşinde amcası; Necdet denen adam vardı. Naz'a bir söz vermişti. Sahi onların ellerinden nasıl kurtulmuştu? Annemle babam abimin ölüm haberini aldıklarında bunu benim yaptığımı anlayacaklardı. Hele ki uzun süredir ortalarda bulunmadığımı göz önüne alırsak... Tüm bu düşünceler göğsüme kör bir bıçağın saplanmasına yol açtı. Kan akmamıştı, fakat çok acıtmıştı.
Belki de tanrı bana, Erdem'le son kez özgürce vakit geçirme olanağını sunmuştu. Elimdeki bu fırsatı iyi değerlendirmek ve tadını çıkarmaktan başka yapacak bir şeyim yoktu. Eninde sonunda ayrılık vardı bu yolun sonunda. Birbirinin bir daha yakınından bile geçmeyecek olan iki yol ayrımının başında dikiliyorduk. Seçim yapma özgürlüğü bize ait değildi. Kaçabileceğimiz kadar kaçacak, saklanabileceğimiz kadar saklanacaktık.
Huzursuzca yerimde kıpırdanırken şömineye gözüm takıldı. Ateş sönmek üzere can veriyordu. İçerisi soğumaya başlamıştı. Erdem'i uyandırmamaya dikkat ederek yerimden kalktım. Şöminenin başında duran koca kocadan bir kucak dolusu odunu alıp şömineye attım. Ateş tekrar hayata tutunmaya başladı. Saniyeler içinde harlanan ateş odayı ısıtmaya söz verir gibi çıtırtılarını odaya yaydı.
Üstümde kalıplaşmış kan lekeleriyle dolu kıyafetlerime baktım. Erdem tişörtünü uyumadan önce koltuğun üzerine çıkarıp atmıştı. Tişörtünü elime alıp burnuma götürdüm. Böyle güzel kokmayı nasıl başarıyordu? Kendine has bir kokusu vardı ve bu kokuyu parfüm yapıp yanımda taşımayı o kadar çok isterdim ki...
Şu küçük ahşap evde banyoyu bulmak zor olmadı. Banyoda küçük bir küvet vardı. Sıcak suyu açtım ve üstümdekileri çıkardım. Aynanın yanında bulunan dolabı karıştırmaya başladığımda işime yarayarak bir parça sabun ve iki tane havluyla küvetin başına geçtim tekrar. Erdem'in tişörtünü ve kıyafetlerimi yıkamaya başladım. Kıyafetlerimden küvetin beyaz zeminine dökülen pembemsi sıvının abime ait olduğunu düşündüğümde mideme bir kramp saplandı aniden. Sanırım kusmak istiyordu midem. Abime ait olan son kan damlaları küvetin deliğinden sonsuzluğa doğru giderken kenarda duran klozete çöktüm ve öğürmeye başladım.
Öğürdükçe abimin yüzü aklıma geliyor, bana yaşattığı kabus dolu geceler bir bir aklıma hücum ediyordu. Göz yaşlarım aceleyle yanağımda süzülmeye başlarken şiddetini artıran kusma isteğim öksürmeme yol açtı. Nefes almakta zorlanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFLAL
RomantikKonuşmanın vakti gelmişti demek. Gerçeklerle yüzleşmek... Yerimden kalkıp onu duvarın köşesine doğru sıkıştırdım. Benden korkan gözleri, titreyen bacakları, karşımda ufacık kalan bedeni... "Sana üç şey söyleyeceğim. Bu üç şeyi asla unutmayac...