Şoför koltuğunun yanında oturuyordum. Başımı cama yaslanmıştım. Titreyen arabanın camı saniyede bir kez başımın yerinden oynayıp tekrar cama değmesine sebep olurken düşüncelerim bir ip makarasından daha hızlı çözülüyordu. Ve ipin ucu hep Erdem'e bağlanıyordu.
Hissettiğim öfkenin ateşine mahkum olmayı diliyordum. Fakat içimdeki öfke yavaş yavaş eriyor, geriye sadece küllerinden doğan kırgınlık kalıyordu.
Öfkeliydim, kaşlarım beni desteklercesine çatılmıştı. Benden habersiz tatil planı yapan ve bana sorma zahmetinde bile bulunmayan Emir'e mi, yoksa Emir'le beni yalnız bırakmamak pahasına Naz'ı bu olayın içine sürükleyen Erdem'e mi kızgındım? Bilmiyordum. Belki de yalnızca Naz'a öfkeliydim. Yola çıkmadan önce bana söylediği sözlere, ettiği tehtidlere...
Düşündükçe sessizliğim beni boğuyor ve tam gırtlağımın üzerinde iri bir kaya gittikçe şişiyor gibiydi. Bir süre içinde yutkunmakta bile zorlandığımı fark ettim. Midem dönüyor ve aklımda bir o yandan bir bu yana çarpan soluk düşüncelerimin gölgeleri, bulanan mideme, dönen başımın da eşlik etmesine sebep oluyordu. Kendimi iyi hissetmediğini fark etmemle şoför koltuğunda direksiyon sallayan Emir'in kolunu sıkıca kavramam bir oldu.
"Dur. Lütfen dur!"
Emir bakışlarını yoldan ayırdı ve bana birkaç kısa bakış attıktan sonra direksiyonu sağa kırdı. Aynı anda tam konuşmak için ağzını açmıştı ki, Erdem Emir'den hızlı davrandı.
"İyi misin?" Sesi mesafeliydi. Alışık olmadığım kadar mesafeli. Doğru ya, yanında Naz vardı.
"Ayyy Eflal, bir de kus, tam olsun! Bu ne böyle be tatlım, yanımıza beş yaşında çocuk alsak daha ilk saatten bu kadar eziyet etmezdi. Hahahaha..." Naz'ın kurduğu cümleyi duymazdan gelmeye çalışarak tekerleklerin durmasıyla birlikte kendimi yol kenarına attım.
Ve evet, hepsinin gözünün önünde kustum. Tam da benden beklenecek bir davranış ama! Öğürmelerim son bulduğunda, biri, önüme gelmemesi için yaklaşık iki dakikadır savaş verdiğim saçlarımı geriye doğru itti ve bana bir peçete uzattı.
Bunu yapmasına alışık olduğum yegane kişi Erdem'di. Fakat o an gözlerimi saçlarımı tutan ellerin sahibine çevirdiğimde o ellerin Erdem'e değil, Emir'e ait olduğunu anladım. Gözlerimi hayal kırıklığıyla kıstım. "Özür dilerim. Yolculuğunuzu berbat etmek istemezdim fakat, araba benim biraz midemi bulandırır da."
Yalan söylüyordum. Midemi bulandıran şey yaşadığım stresin büyüklüğünü kaldıramamamdı. Sevdiğim adam ve karısıyla aynı ortamda bulunmaya daha fazla nasıl katlanacağıma yönelik endişelerimdi. Ve itiraf etmeliyim ki, Emir'in berbat araba kullanışı...
Tehlikeli kullanmıyordu, süratli kullanmıyordu, doğru. Fakat direksiyonu öyle hızlı manevralarla yerinden oynatıyordu ki, sarsılmamak imkansızdı. Halbuki Erdem hassas midemi göz önünde bulundurarak daima süratli fakat sarsmadan kullanırdı arabayı. Birden kafamın içinde yarışan giren Erdem'le Emir düşüncesinden sıyrılmak için yanaklarıma dokundum. Alev alan yanaklarımın sıcaklığı avuçlarımı kavurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFLAL
RomanceKonuşmanın vakti gelmişti demek. Gerçeklerle yüzleşmek... Yerimden kalkıp onu duvarın köşesine doğru sıkıştırdım. Benden korkan gözleri, titreyen bacakları, karşımda ufacık kalan bedeni... "Sana üç şey söyleyeceğim. Bu üç şeyi asla unutmayac...