Bazen bana yalnızca gülümserdi. Öyle şaşalı sözler pek edemezdi. Kalbindekileri dile dökemezdi. Beceriksizdi sevme işinde. Nasıl sevileceğini babasından öğrenmemişti.
Bunu anladığım gün aşık olmuştum ona. Sevmeyi bilmem ama, bir insanın nasıl sevilmeyeceğini iyi öğrenmiştim hayattan. Annemle abimin bana bıraktığı tek miras: sevilmeme duygusuydu çünkü. Sevilmeyi bilmeyen bir insanın, nasıl sevileceğini bilmeyen bir adam tarafından sevilmesi kadar ironikti yaşadıklarım. Seviliyorken sevilmiyor gibi olmakta tam da benim gibi insanların payına düşerdi.
Ona ne zaman küssem dilinde düğümlenen sözcükleri okurdum bir bir. Sonra bende susardım. Söylemek için çırpındığım yüzlerce cümle arasında; avaz avaz susardım...
Bana kızdığı zamanlarda, şu an olduğu gibi, daha da büyüdü iri bedeni gözümde. Daha da küçük hissederdim bedenimi Erdem'in gözünde. Öfkelenen bakışları devasa bedeninin altında gizlenen ufalanan kalbini saklamak içindi. Biliyordum...
En çok sevmesini bilmeyen bir adam tarafından sevilmenin ne demek olduğunu biliyordum. Nasıl sevilir bilmeden, delicesine seviyordum.
Kapıyı açtığımda gözlerime diktiği okyanus rengi gözlerinde boğuluyormuşum gibi hissettim. Bu his ilk kez bu denli sahiciydi. Bakışlarımı kaçırmak istiyor, olduğum yere saklanma isteğimi bastırmaya çabalıyordum. Elimin altında duran valizimi daha da sıkı tuttum. Damarlarımdaki beni ayakta tutan güç damlalar halinde Erdem'in gözlerine akıyordu. Gözlerimden gözlerine bulaşan her damla, aşkımızın çorak topraklarına dev dalgalar halinde yayılıyordu.
Gözlerini gözlerimden ayırma cesaretini gösteren ilk kişi Erdem oldu. Güçlüydü. Yorgun gözlerinin ardında bile beni hayrete düşürecek bir güç sergileniyordu. Bakışları valizime kaydı. Belli belirsiz bir gülümseme yayıldı dudaklarına. Kıpırdayamıyordum. Donup kalmıştım. Dudaklarından bir cümle döküldü.
"Demek gidiyordun..." Sağ elini saçlarının arasına geçirdi. Dalgalı saçları koridorun cılız ışığında bile parlıyordu. Kalbimde saklanan küçük kız büyülenmiş gibi Erdem'i inceliyordu. Kızım sanki babasını ilk kez görüyordu. Midemden karnıma doğru ufak bir atış hissettim. Henüz tekme atacak kadar büyümemişti. Yoksa ben mi hayal ediyordum? Tüm gerçekler bir yanılsamaya dönüştü. Tüm yanılsamalarım iri cüssesiyle karşımda duruyordu.
"Neden geldin?" diye sorabildim yalnızca. Çatlayan sesim korkumu ele verir gibiydi. Elimi gayri ihtiyari bir şekilde karnıma götürdüm. Gözleri elime kaydı. Ardından cılız bedenimde büyümeye başlayan karnıma...
"Bunu gerçekten soruyor musun?" Bakışları ciddileşmiş, kaşlarının arasındaki ince çizgi her zamanki yerini almıştı.
"İzin verirsen dışarı çıkmak üzereydim." derken aceleyle valizimi kapının dışına aldım ve kapıyı kapatmak üzere yeltendim. Kapının kapanmasına ramak kala ani bir hareketle kolu başımın üstünde belirdi. Kapıyı çelik gibi sert bir şekilde tutuyordu.
"Gerçeklerden daha fazla kaçamazsın Eflal." Erdem sanki büyük bir valizi değil de, küçük bir poşedi taşıyormuş gibi kalırdı valizimi. Boşta kalan eliyle elimi tuttu. Sert olmasını beklediğim, fakat beni şaşkınlığa düşürecek bir sakinlikle içeri girdi. Kapıyı üzerimize kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFLAL
RomanceKonuşmanın vakti gelmişti demek. Gerçeklerle yüzleşmek... Yerimden kalkıp onu duvarın köşesine doğru sıkıştırdım. Benden korkan gözleri, titreyen bacakları, karşımda ufacık kalan bedeni... "Sana üç şey söyleyeceğim. Bu üç şeyi asla unutmayac...