Günün cılız ışığı suratıma doğru vururken esneyerek gözlerimi araladım. Alt kattan gelen tıkırtılar annem, abim ve babamın çoktan uyandığını gösteriyordu. Onların hala yaşıyor olduğunu bilmek, Erdem ile yaşadığımız sandığım şeylerin yalnızca bir yanılsamadan ibaret olduğunu görmek, dün Ayfer hocanın dersinde titreyen ve buza dönmüş vücudumla kendime geldiğimde , gördüklerimin tamamiyle gelecekten birer kesit olduğunu idrak etmek benim için bir hayli zor ve yorucu olmuştu.
Ben buydum. Yaşadığım anların hangisinin gerçek, hangisinin gelecekten kopup gelen bir ilüzyon olduğunu artık anlayamıyordum. Kafam karmakarışıktı. Ellerimi saçlarımın arasına geçirdim ve kafamdaki düşünceleri kaçırmak istercesine sersemleyene kadar saçlarımı karıştırdım.
Tüm gördüklerimin aslında yaşanmamış şeyler olması beni mutlu etmeliydi aslında, değil mi? Kim zamanı geriye almak istemezdi ki? Kim geçmişe dönüp hatalarını bir bir düzeltme şansını elinin tersiyle bir köşeye iterdi?
Zamanı geriye almayı başaramasam da, gördüklerim çoğu zaman öylesine gerçekçi oluyordu ki, bu durum, gelecekten bir kesit gördükten sonra şimdiye; gerçeğe döndüğümde bana bu hissi yaşatıyordu. Babam ölmemişti. Kimse ölmemişti. Erdem ile olmayı seçmediğim taktirde kader çizgim belki de dümdüz bir yol alacaktı. Yaşayacağım her şeyden bir ders çıkarmalı, gördüklerimi bir bir analiz etmeli ve varacağım sentezi mutlaka hayatıma katmalıydım.
Yani kısacası Erdem'den ne pahasına olursa olsun uzak durmalıydım.
Onunla aynı sınıfta okurken, her gün aynı havayı teneffüs ederken bu durum benim derimi kemiğimden sıyırırcasına canımı acıtsa da, bunu başarmaktan başka çarem yoktu.
Zarar görecek olan tek kişi ben olsam, eminim ki gözümü bile kırpmadan aynı şeyleri yaşardım, Erdem'e hiç olmadığı kadar özlemle sarılmak için şu an çoktan kalkmış ve evine doğru koşuyor olurdum. Ama yapamadım.
Belki de en mantıklısı okul değiştirmekti. Ondan uzak kalmayı garantilemiş olurdum değil mi? Hem Erdem şu an beni sıradan bir sınıf arkadaşı olarak görüyordu. Sanırım... Hala kalbimde bir yerlerde benim için atan kalbini hissetmek için her şeyimi feda edebilirdim. Tüm bu çelişkili düşüncelerden sıyrılmak için bir hamlede yerimden kalktım ve kendimi kısacık bir zaman diliminde okula gitmek için hazır bir halde aynanın karşında buldum.
Gençtim, çirkin denilemeyecek bir kızdım, akıllıydım, başarılıydım. Tüm bunlar bana yetmeliydi değil mi? Hayatıma devam etmek için tutunmam gereken şeyler bunlardı. İç geçirerek sırt çantamı kaptığım gibi aşağı indim.
Annemle abim ortalıkta görünmüyordu. Derin bir oh çektim. Az sonra babamla konuşacağım şeyleri daha rahat bir ortamda konuşma şansı sunmuştu bana onların yokluğu. Babam çaydanlıktan doldurduğu dumanı tüten çayını aheste hareketlerle karıştırmaya başladı. Durgun görünüyordu. Sonra aniden sırtını döndü.
-Günaydın kızım. Bende seni uyandırmaya gelecektim tam.
-Günaydın babacım.Koşar adım kollarımı boynuna doladım. Dün ona yaşattığım gerginlikten sonra benim için endişenmiş bir hali vardı. Kirli sakalını karıştırdı. Yanağına küçük bir öpücük bıraktım.
Masadaki yerimi edinirken babam çoktan çayımı doldurmaya koyulmuştu. Onu kaybettiğimi sanmıştım. Babamın öldüğünü görmüştüm. Kim babasını feda etme pahasına sevdiğinin peşinden gidebilirdi ki? Erdem'le olma yolunu seçtiğim taktirde onu kaybedeceğimi görmüştüm. Ya tüm bunların hepsi yalnızca benim korkularımdan ibaretse? Kafamda dolanan tilkilere çatık taşlarımla cevap verdim ve boğazımı temizledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFLAL
RomanceKonuşmanın vakti gelmişti demek. Gerçeklerle yüzleşmek... Yerimden kalkıp onu duvarın köşesine doğru sıkıştırdım. Benden korkan gözleri, titreyen bacakları, karşımda ufacık kalan bedeni... "Sana üç şey söyleyeceğim. Bu üç şeyi asla unutmayac...