Kader ağlarını ilmek ilmek üzerimize örerken habersizce planlar yapıyorduk. Ne tuhaf...
Gelecekten kopup beynime sızan görüntü kaderin ilmeklerinde yoğrulmuştu. Yüzümün sağ tarafı paramparçaydı. Erdem'le bir yola girmek için babamı bile bir kenara itmeyi kabul etmiştim. Fakat bu, bir parça fazlaydı... Sanırım...
Yüzüm için endişenlenmekten çok, Erdem beni o halimle hala sevmeye nasıl devam ederdi, bu konuda endişelerim yoğunlaşmıştı. Erdem'in yanında zarar gelmemiş yüzüm bile acınası dururken, normal de bile kendimi ona yakıştıramazken, bir de paramparça olmuş gözüm ve yanaklarımla nasıl bir ikili olurduk? Yoksa ilerde sadece bana acıdığı için mi birlikte olmaya devam edecekti? Peki ya diğer gördüklerim? Kızımız olacaktı. Ve ben eninde sonunda Erdem'i ve kızımızı yalnız bırakacak, ve bu dünyadan göçüp gidecektim.
Bu zamana kadar gördüğüm senaryoları değiştirme kudretine sahip olamamıştım. Gelecekten gördüğüm her kesit, beynimde canlandığından daha acımasızca yaşanmıştı hep. Gördüklerim bile beni bu denli korkuturken, yaşamayı nasıl göze alacaktım? Aşk tüm bunlara değer miydi? Sonunu bildiğin bir kitabı okumak zevk verir miydi? Yoksa kitabın sayfalarını koparıp baştan yazmaya gücümüz yeter miydi?
Erdem kollarımdan tutup canımı yakarcasına beni sarsarken hıçkırarak ağlıyordum. Gelecekten kopup zihnime tutunan yüzümün acınası görüntüsü gözlerimin önünden gitmiyordu. Gözyaşlarım, o berbat parçalanmış yüzü hafızamdan silmeye yetmiyordu.
"Ne gördün? Neyin var güzelim, ne gördün!" Erdem'in sesini ilk kez bu kadar endişeli duyuyordum. Hıçkırıklarım boğazımda bir yumru halinde birikirken cevap veremedim. Erdem bi süre sakinleşmemi bekledi. Bana sımsıkı sarılırken gözyaşlarım geniş omuzlarında birikti. Yaklaşık yarım saat boyunca yuvamda, Erdem'in kollarında ağladım. Ve ağlamam yerini kesik iç çekişlere bırakırken derin bir nefes aldım.
"Yüzüm... Korkunçtu..." Gözlerime tekrar dolmak için sinsice pusuda bekleyen yaşları yutkundum. Erdem göğsüne yapışan yüzümü naif bir hareketle kaldırdı. Gözlerime bakarken bir kez daha derin bir nefes aldım. Anlamak için çabalıyordu fakat duymaktan korkuyordu.
"Evimizdeydik. Avukat olmuştum. Çalışma odama girdin. Ah... Herşey o kadar güzeldi ki, bir an ilk kez güzel bir şey göreceğimi zannettim. Fakat sonra..." Hıçkırığımı bastırırken dudağımı ısırdım.
"Sonra... Yüzümü gördüm. Paramparçaydı Erdem! Yüzümün sağ tarafı paramparçaydı! Kendi yüzüme bakamadım! Korkunçtu! Beni o hale kim getirecek? Bu kadar acımasız bir şeyi kim bana yapacak?" Daha fazla kendimi tutamayacağımı anladığım an yüzümü tekrar Erdem'in göğsüne yasladım. Ve çok daha şiddetli bir şekilde ağlamaya devam ettim.
Erdem saçlarımı koşarken bu kez dokunuşları daha sertti. Ağzından bir süre tek bir kelime dahi çıkmadı. Aynı endişe girdabında boğulduğundan adım gibi emindim. Belki de başımıza gelecek felaketleri önceden görmemek çok daha iyi olurdu. Değiştirmek için bir şansımız varsa eğer, Tanrı'nın bahşettiği bu özellik, aslında bizim için bir lütuftu.
Erdem çenemden tuttu ve yüzümü yüzüne çevirdi. Bakışlarındaki kararlılık, gözlerindeki keskin ifade baştan aşağı ürpermeme sebep oldu. Ve boğazını temizledi. Derin düşüncelerinden kopan cümlelerini dudaklarından çıkan ılık nefesle dudaklarıma doğru savurdu.
"Sana kimsenin zarar vermesine izin vermeyeceğim deniz kızı." Söylediklerine inanmayı herşeyden daha fazla isterdim o an. Fakat gördüklerimin gerçekliği hala ilk anki kadar canımı yakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFLAL
RomanceKonuşmanın vakti gelmişti demek. Gerçeklerle yüzleşmek... Yerimden kalkıp onu duvarın köşesine doğru sıkıştırdım. Benden korkan gözleri, titreyen bacakları, karşımda ufacık kalan bedeni... "Sana üç şey söyleyeceğim. Bu üç şeyi asla unutmayac...