Seviyordum... İçime çektiğim oksijenin yumuşacık hissini, gülümsediğimde kısılan gözlerimi, kedilerden korkmama rağmen aç kalmalarına dayanamayacak kadar tanrının içime bahşettiği merhameti, tenime değen meltemin tüylerimi okşayışını, masaya dayadığım dizlerimin kızaran yanını, güneşte çok kalınca beyaz kalan göz kapaklarımı , ağlayarak uyuyunca birbirine karışan kirpiklerimi, utanınca alev alan yanaklarımı seviyordum...
Yaşadığım onca şeye rağmen hala yaşamı sevmeye dair olan inadım bugün itibari ile kırılmıştı. Yenilmiştim. Hemde fena halde yenilmiş...
İçimde kalan son sevgi kırıntılarıyla doyurmaya çalıştığım karnımın gurultusu kalbimin gümbürtüsüne karışırken, Emir'in beni bir çöp torbası gibi sırtına atışı ve arabaya bindirişine ses edemedim. Ses tellerim buz tutmuş, avaz avaz bağıran yüreğime ihanet etmişti. Titreyen bedenimle arabanın camına yasladığım başım belli aralıklarla olduğu yere hafif darbeler bırakıyordu. Nereye gittiğimin, nasıl gittiğimin, bana ne olduğunun hiçbir önemi yoktu... Ben yoktum, ruhum yoktu, içimdeki Eflal artık ölmüştü...
Boğazımı yırtan sessiz çığlıklarım eşliğinde yola devam ediyorduk. Emir'in üzerime attığı kaçamak bakışları hissedebiliyordum. Zaman kavramını yitirmiş olmamın verdiği bilinçle göz kapaklarım birbirini buldu. Ve sonsuza dek dalmayı dilediğim uykuyu kısa bir süreliğine de olsa kabullendim. Başkası tarafından zorla ele geçirilmiş bedenimi uykunun huzurlu kollarına bir daha uyanmamayı dileyerek bıraktım.Koluma bir zırh gibi geçen iki elin cansız kalan bedenimi koltuktan sürümesiyle yerimden sıçradım. Erdem'in gözlerinin denizinde boğulduğum bir rüyadan uyanmıştım. Arabanın kapısına çarpan başımı umursamayan Emir beni bir anda kucakladı ve ayaklarım yerden kesildiği gibi birkaç saniye içinde tekrar zeminin soğukluğunu suratımda hissettim. Kafamı kaldırdığımda zihnime oldukça tanıdık gelen bir kapıyla karşı karşıya geldim.
Erdem'in evimize beni ilk kez getirişi, kollarını bacaklarımın altına geçirirken tenimde hissettiğim elektriklenme bir düşman ordusunun hücumu gibi beynime hücum etti. Tam o anda Emir'in midemde burkulmaya yol açan sesi kulaklarımı çınlattı...
"Sen beni istemiyordun ya hani! Hahahahahah! Artık ben de seni istemiyorum!!!!"
Saçlarımı kavradığı iri elinin tırnakları saç diplerime batarken ruhsuz bir şekilde suratına baktım...
"Erdem bunu yanına bırakmayacak..."
Beynimin ses tellerime verdiği emire kızmıştım. Erdem'in sırf benim için tekrar başının belaya girmesini istemiyordum. Bedenimi zorla ele geçiren ve beni bir çöp torbası gibi evimizin önüne bırakan Emir'in tüm yaptıklarının misliyle karşılığını bulmasını istemiyordum. Erdem'e daha fazla zarar gelmesini istemiyordum. Tüm bu düşünceler beynimden azgın bir derenin hızı misali akarken suratıma inen şamarın acısıyla inledim.
"Ahh..."
Hala bir şeyler hissedebiliyor olmamın verdiği şaşkınlıkla gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.
"Bakalım Erdem kendinden önce başkasının olmuş bir bedene tiksinmeden bakabilecek mi?"
Bitkin düşen bedenim tekrar zemini bulduğunda karnıma atılan tekmenin sertliği ile iki büklüm oldum. Cenin pozisyonunu almıştım. Emir'in adımlarının benden uzaklaşmasını, çalışan arabanın sesini ve ağlamaya başlayan gökyüzünün ıslaklığını hayal meyal hissedebildim.
Ve bir kez daha enkaza dönen kalbim tuz buz olmuştu. Kopan parçaların en büyüğü ruhuma saplanmış bir halde bu kapının önünde bir ceset gibi kalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFLAL
RomanceKonuşmanın vakti gelmişti demek. Gerçeklerle yüzleşmek... Yerimden kalkıp onu duvarın köşesine doğru sıkıştırdım. Benden korkan gözleri, titreyen bacakları, karşımda ufacık kalan bedeni... "Sana üç şey söyleyeceğim. Bu üç şeyi asla unutmayac...