Biz kırık camların üzerinde ayakta durmaya çalışıyorduk.
Hatıralar, anılar... Geçmişin izleri geleceğin yön vericileri. Biz insanlar gelecekten çok geçmişi düşünürüz. Çünkü geçmiş geleceğe yön verir, gelecek geçmişi anımsatır.
Peki ya parçalanmış bir zihin? Cam kırıkları her tarafa saçılmış olan. Belki de geçmişin ne izi ne de geleceğin anımsatıcısı olamaz. Parçalanmış bir zihin yok oluştur yön vermek bir kenara labirentte kaybolmaktır.
Kayboluş... Yeniden doğuş. Kayboluş yeniden başlangıç. Kayboluş yeniden hayat. Kayboluş yok oluş. Kayboluş bitiş. Kayboluş ölüm.
Kısır bir döngü. O döngü de mahsur bir adam. Kaybolmuş. Pusulası olmayan.
Ve ansızın ona rastlayan bir kadın. Satırlarda hayat bulduğunu sanarken günü gününe yok olan.
Yine duyuyordum o kuş cıvıltılarını, pencereme vuran rüzgarı, sokaktan gelen sıcak sohbetleri. Gözlerim aralandığında bakışlarımı cama çevirdim "Biz kırık camların üzerinde ayakta durmaya çalışıyorduk."
Usulca yataktan kalkıp ağır adımlarla pencereye doğru ilerledim. Parmaklarım perdeye tutunduğunda hızla onu çektim. Pencerenin kulpunu çevirip açtığımda ellerimi camın pervazına bastırıp başımı gökyüzüne kaldırdım. Yüzüme vuran güneşin pırıltıları gözlerimi kısmama neden oldu.
Sabahları gökyüzü ne kadar da saf masmavi, üzerinde gezen beyaz bulutlar huzur verici, büyük sarı güneş pırıl pırıl.
Odamın kapısının açılma sesini işittiğimde başımı omzumun üzerinden arkama çevirdim. Gelen babamdı. Gülümseyerek ona doğru döndüm "Günaydınlar..." Babam başını sallayıp yanıma geldi "Günaydın canım kızım." Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım "Bu ziyaretinizi neye borçluyum?" Babam ciddi bir yüz ifadesi takınıp konuştu "Güzel kızıma."
Daha fazla dayanamayıp gülerek koluna girdim "Yaa... Güzel babam benim." Babam koluna sardığım elimi tuttu "Sen uyanmayınca annen beni gönderdi." İmalı bir tavırla güldüm "Mesaj alınmıştır. Hanımefendileri daha fazla bekletmeyelim o hâlde."
Daha sonra babamdan izin isteyip banyoya gittim, rutinleşmiş işlerimi halletikten sonra beraber mutfağa geçtik. Annem kahvaltılıkları masaya dizerken neşeli bir hâlde bağırdım "Günaydınlar hanımefendi." Bakışları bana dönerken gülümsedi "Sonunda kalktın bir an için itfaiyeyi çağırmayı düşündüm 'Gelin şu kızı yataktan kazıyın' diyecektim."
Gülerek sandalyemi çekip oturdum. Ailemin tek çocuğuydum bu yüzden benim ilgim hep onların üstündeydi onlarınki de bende. Babam da sandalyesine oturduğunda sohbet ederek kahvaltımızı yapmaya başladık. Çay bardağımı kavrayıp dudaklarımın arasına aldım. Çayımı yudumlamaya devam ederken annemin bakışları bana doğru döndü.
"Bukre, Eser kim?"
Gözlerim irileştiğinde içtiğim çay boğazımda kaldı. Hızla çay bardağını dudaklarımdan çekip öksürmeye başladım. Babam yavaşça belime vurarak endişeli bir ses tonuyla konuştu "Bukre. Kızım iyi misin?" Kendime geldiğimde yutkunarak başımı salladım. Bakışlarımı anneme çevirdim. Bana endişeli bir çehreyle bakıyordu.
Titrek bir nefes alıp dudaklarımı araladım "Eser mi?" Annem iyi olduğuma kanaat getirdiğinde bakışlarını üzerimden çekip sandalyesine yaslandı "Dün gece sen uyurken odana girdim. Ortalıktaki kıyafetlerini kirli sepetine atarken 'Eser' diye sayıkladığını duydum."
Sertçe yutkundum.
Uyurken onu sayıklamışım.
Sinirle kaşlarımı çattım. Sayıklayacak admı bulamadın daha doğrusu adammı bulamadın Bukre.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Unutulmazsın
Romans"Unutacaksın..." Başını hafifçe salladı. Zar zor aldığı nefeslerin arasından konuşmaya çalıştı "Unutacağım... Rüyalarımda dahi hatırlamayacağım." Sözlerine karşın hiçbir tepki veremedim çünkü biliyordum. Unutacaktı! Hemde hiç yaşanmamış gibi. Eser e...