"Gizli vaka."
Eser cevap vermedi öylece durmuş bana bakıyordu. Bakışları o kadar boştu ki kendimi içinde kaybolacakmışım gibi hissettim. Bana doğru bir adım atıp gözlerini kıstı "Siz kimsiniz?"
Şaşkın bir ifadeyle yüzüne bakmayı sürdürdüm. Bana kim olduğumu soruyordu! Şaka mı yapıyordu? Ölümle yaşam arasında ki o ince çizgide kaldığımız her anı adeta zihnime kazımışken onun unutmuş olması imkansızdı.
Gözlerine daha dikkatli baktım. Bakışlarında gördüğüm kadarıyla benden bir cevap bekliyordu. Resmen sorusuna karşın benden bir cevap bekliyordu!
"Eser, beni hatırlamadın mı? Benim Buk..."
Bileğindeki saate bakarken sözümü kesti "Hanımefendi, kusura bakmayın, ama geç kalıyorum."
Ona doğru birkaç adım attım "Ama ben..."
Başını bana kaldırdığında telaşlı bir tavırla konuştu "Gitmem gerekiyor." Hızla arkasını dönüp yürümeye başladığında elimi ona doğru uzattım "Ama..."
Afallamış bir hâlde ardından baka kaldım. Onun gözlerinden koca bir boşluk yansımıştı. Dibi görünmeyen zifiri karanlık bir kuyu gibi!
Kaşlarım hafifçe çattıldı "Beni gerçekten hatırlamıyor olabilir mi? Sadece on beş gün geçti." Elimi yüzüme uzattım "Öyle kolay unutulacak bir yüze mi sahibim?" Düşünür bir vaziyette yüzümde gezdirdiğim parmaklarım duraksadı "Belki de beni tanımamazlıktan geldi."
Elimi yüzümden çekip hızla arkamı döndüm. Yukarı kata çıkan merdivenlere yöneldim. O gün kader ikimizi de sınamıştı fakat biz şuan hayattaydık ve Eser Yıldırım o günü hiç yaşanmamış gibi unutmak istemiş olabilirdi. Hayat devam ediyordu sonuçta yaşadıklarımızı düşünüp vakit harcayacağımıza yaşayacaklarımızı düşünmeliydik.
103 numaralı odaya girdiğimde yatakta gördüğüm genç adama gülümseyerek yanına ilerledim.
Hasta Adı: Fırat Aydın
Yaş:17
Medeni Durum: Bekar
Hastaya Konulan Teşhis: Fengofobi (Gün ışığından korkma)Bakışlarını bana çevirdi "Bukre abla. Hoş geldin."
Ona doğru ilerlemeye devam ederken masanın üzerinde ki dosyasını alıp incelemeye başladım. Fırat Aydın takibini bir senedir yaptığım hastamdı. Tüm asistanlar başarısız olma kaygısıyla geri çekilirken Hasan hoca vaka sorumluluğunu bana verdiği gün bir an olsun tereddüt etmeden kabul etmiştim.
Fırat on beş yaşında yazın ailesiyle kamp yapmak için gittiği bir adada kaybolmuş üç gün bulunamamıştı. Geçirdiği baygınlık sonucunda ailesini görme umuduyla gözlerini her araladığında güneşin kavurucu sıcağıyla karşılaşmıştı. Üç günün ardından bir izci kafilesi tarafından bulunup ailesine teslim edilmişti. Bu durum onun üzerinde aşılamaz gibi görünen bir travmaya yol açmıştı. Gün ışığı fobisi! Bir senedir her gün onun gününün aydınlığa kavuşması için uğraşmıştım ve bu günde o günlerden biriydi.
Dosya da gezinen gözlerim kısa bir anlığına onun yüzüne uğradı "Bugün nasılsın bakalım?" Fırat başını hafifçe sallarken sıkkın bir nefes verdi "İlaçlarını aldın mı diye soruyorsan evet yaklaşık bir yarım saat kadar önce."
Gülümseyerek önlüğümün cebinde ki kalemi çıkarıp günlük raporu doldurmaya başladım "O zaman seninle bugün yapacaklarımızı konuşalım."
Söylendi "Yine ne yapacağız?"
Raporu doldurduktan sonra kalemi önlüğümün cebine yerleştirdim "Büyük bir adım atacağız!" Arkamı dönüp odadaki dolabın kapağını açıp içindeki poşeti aldım. Gülümseyerek arkamı dönüp poşeti gösterdiğimde gözleri elimdeki poşet ve benim aramda gidip geldi "Korkmalı mıyım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Unutulmazsın
Romansa"Unutacaksın..." Başını hafifçe salladı. Zar zor aldığı nefeslerin arasından konuşmaya çalıştı "Unutacağım... Rüyalarımda dahi hatırlamayacağım." Sözlerine karşın hiçbir tepki veremedim çünkü biliyordum. Unutacaktı! Hemde hiç yaşanmamış gibi. Eser e...