İyi okumalar...Mahah, görümcesinin evinden çıktıktan sonra hızla yürümeye başladı. Gerisinde kalan kaynanası aklına geldikçe geri döndü. Yaşlı kadın, gelininin üstündeki elbiseyi kocasına göstermek istediğinin farkında olduğundan ayıplamadı, kızmadı. Gençti ne de olsa! Gülümsedi kendi kendine Mahah' ın hallerine.
Mahah bir ileri bir geri gidip gelerek sonunda otlağa vardı. Sütleri sağdı, görümcesine götürdüğü yoğurt dolu bakracın boşalan yerine. Hava rüzgarlıydı. Uçuşan çamaşırlar, gözlere dolan toprak görüşü olabildiğince kötü etkilemeye başladı. Kayın pederi de doğrularak ''Hadi Fato eve !'' dedi.
Zar zor eve doğru yol aldılar. Yağmur tanelerinin yere düşmesi heyecanlandırdı yaşlı çifti. Kendi tarlalarının, bostanlarının üstüne de yağdıysa önlerindeki üç gün keyif vardı Mustafa efendiye. Ama onların aksine Mahah' ın yüreği hop hop ediyordu. kocası eve varmış mıydı acaba? Gelmemişse yağmura tutulmuş muydu o da? Fistanın eteklerini süte siper ederek yürümek yolculuğu daha zor hale getirdi kendisi için. Eve varana kadar yağmur şiddetini daha da arttırmıştı.
Bakracı kaynanasına verdi, bağladı hayvanları ve girdi kendi çadırından içeri. Cemal çadırda görünmüyordu, demek ki henüz gelmemişti. Elbisesi de ıslanmıştı. Kaynanasının çadırın kapısından boynunu dışarı uzatıp ''Mahah, gel ısın gel!'' diye kendisine seslenmesiyle altı çamurlanmış ayakkabısını tekrar ayağına geçirerek dışarı çıktı.
Büyük çadırdan içeri girdiğinde kaynanası tenekeye tıkıştırdığı tezekleri ateşe vermişti. Mustafa efendi üstüne tuttuğu ellerini ovuşturdu. Isısını yaydı, hissetti iyice. Arkasındaki yastığı çekiştirerek düşürdü. Başını üstüne koydu elinin tersini de alnına. Mahah, geçti kaynanasının yanına oturdu.
''Eye, Cemal yok daha gelmemiş'' diye mırıldanarak konuştu.
''Gelir gelir köy uzaktı biraz.''
Cevaptan hoşlanmadı ama başını salladı Mahah, ''Eye, nasıl yemek yapacağız? ''
Yaşlı kadın elini yüzünde gezdirip sildi ''yemek yapma yoğurt helva falan yeriz'' dedi. O da kocasının yastığının ucuna ilişti ayaklarını öbür tarafına doğru uzatarak. Mahah' ın boynu büküldü. Elini yere dayadı başını da omzuna bükerek koydu. Bir süre öyle bekledi çakan şimşek sesi ile boş bulunup yerinden sıçradı. Etrafına bakındı ortalık kararmıştı yeni fark ediyordu. kalkıp lambayı yaktı. Rüzgarla uçuşan çadır korkuttu Mahah' ı. Bunu bahane edip çıkardı kafasını çadırdan. Başını çevirip kendi çadırına baktığında gözünü açamadı sırılsıklam oldu kofisi, boynu. Oflayarak öbür tarafa çevirdi başını. Bir şey yoktu, kimse yoktu Cemal dönecek gibi de durmuyordu. Bir yere mi sığındı acaba? diye düşündü.
Aklına gelenle arkasını dönüp içeriyi kontrol etti, cesaretini topladı Ferman' ın çadırına doğru koşturdu. Ayaklarının altından akan su, karanlık, fırtına ya da aklı selim hiç kimsenin dışarıda olmaması korkutmadı onu. Vardığı çadırın perdesini kaldırarak içeri uzattı kafasını. Seslice boğazını temizledi. Sofradaki aile bireylerinden Ferze' nin dikkatini çekmeyi başardı.
''Hayır olsun!'' diyerek ayaklandı ev sahibi ''buyur buyur Mahah, öyle durma dışarı da.''
''Abla, Cemal daha dönmedi. Merak ettim bu havada nereye gider, ne yapar? Senin kocan döndü mü? ''
''Yok daha gelmedi o da. Merak etme, yağmur dinince gelirler. Bir evde oturuyorlardır. Onlar açıkta kalmaz.''
Mahah, duyduklarıyla rahat bir nefes alsa da ''gelirim dedi '' diye kendi kendine mırıldandı. Tavırları Ferze' yi gülümsetti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜL CEMAL
General FictionEllili yıllarda; Suriye' den Türkiye' ye uzanan, sınır tanımayan bir aşkın hikayesi... Mahah ve Cemal'in hikayesi. işe yaramayan, her pis işte parmağı olan fakat köyün gözde bekarı, bıçkın delikanlısı Cemal... delikanlı dediğime bakmayın otuzuna da...