Buyurun size Cemal
İyi okumalar....
Profilimi takip edin , bölüm yerine duyuru yapmayı sevmiyorum hikaye duyurularını konuşmalardan (panoda yayımlıyorum) yapıyorum.
Bir yandan adama ters bakışlar atıp bir yandan kazana art arda daldırdığı tasları su ile doldurup kovaya boşaltırken kendi kendine ''karımızın koynuna da rahat rahat giremiyoruz, etrafta dinleyen, gözetleyen utanmazlar var. Gönlümüzce yıkanamıyoruz bile!'' diye mırıl mırıl mırıldandı.
Ferman, çöktüğü kapı önünde sigara dumanını derin bir nefesle ciğerlerine doldururken başını sağa sola çevirip onunla göz göze gelmemek için uğraşırken gelen sese tarafa tek gözünü kısarak baktı. İyice kulak kesildi mırıltıya. Ne diyordu bu adam? Hayır hayır buna adam demek yakışık almazdı? Hain! Irz düşmanı yada kalleş! Evet , bu oldu. Bu kalleş ne diyordu böyle? Ferman, elini onun pis kanına bulamamak için kendiyle cebelleşirken o, Mahah' ı koynuna aldığını ve yıkanacağını mı söylüyordu? Hani küçüktü diye vermemişti? Bir de ben miyim utanmaz? diye içinden geçirdi.
Cemal, son tası da kovaya döküp doğruldu. Kovayla birlikte arkasını dönerken yan dönüp arkada hala oturup ona dik dik bakan adama doğru burnunu havaya dikerek baktıktan sonra artistik bir duruşla arkasını döndü. Ferman, içten içe delirdi. O an onu gırtlaklamak istedi. Ayağa kalktı ağzındaki yarıladığı kalın sarılmış tütün sigarasını yere attı ve ayağının altında ezdi. Cemal'i ezer gibi. Hırsla çadırın perdemsi kapısını yana doğru savurup içeri girdi.
Hiçbir şeyden habersiz yatan karısının yanına gidip uzandı. Dirseğini yastığa koydu yüzünü ise eline, boştaki elini de kadının saçlarında gezdirdi usul usul. ''keşke hiç o bahçeye yardıma gitmeseydim de görmeseydim onu...'' aklına yine neden o gün orada olduğu geldi ''şerefsiz , kalleş Cemal! Adam olup kendi bostanını ekmeye gitseydin bugün bu halde olmazdım'' diye iç sesiyle savaşmaya başladı sanki Cemalmiş gibi. Ne gecesi kalmıştı ne gündüzü hayatı allak bullak olmuştu bir anda. Yediğinden içtiğinden tat alamaz olmuştu ve bunun tek suçlusu da Cemal idi. Kadını unutsa bile karşı çadırdakinin kazığını nasıl unutacaktı? Unutmasına da müsaade etmiyordu ki! Kafasını indirdi yastığa ve yumdu gözlerini.
Cemal, elinde kova ile çadırından içeri girdiğinde Mahah'ın sol yanağı altına aldığı elinin üstünde, dizleri ise karnına çekilmiş bir vaziyette uyuyordu. Cemal, kovayı banyo yapacağı yerde yere bırakıp karısına doğru yürüdü. Elinin tersi ile yüzünü okşadı ve ''erebe, kalk yıkan.''
Mahah, yerinden sıçradı sabah olup uykuda kaldığını sandı. Cemal'in kendisine iç geçirerek baktığını görünce aklına birkaç saat öncesi geldi. Başını öne eğerek saçını başını düzeltti sessizce. Kocasının elini yeniden yüzünde hissedince başını hafifçe kaldırıp ona baktı.
''Hadi sen yıkan da yat , yarın çok erken uyanacaksın. Eye erkenden kapıya dayanır.''
Mahah, sesini çıkarmadan içliğini düzelterek yerinden kalktı. Eye, o gece erkenden yıkan demişti zaten. Kocasının bakışlarını üstünde hissede hissede utana sıkıla yıkandı. Temiz içliğini üstüne geçirerek su dolu leğeni kaldırmak için eğildi. Cemal, yanına doğru hızla gelip belinden tuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜL CEMAL
General FictionEllili yıllarda; Suriye' den Türkiye' ye uzanan, sınır tanımayan bir aşkın hikayesi... Mahah ve Cemal'in hikayesi. işe yaramayan, her pis işte parmağı olan fakat köyün gözde bekarı, bıçkın delikanlısı Cemal... delikanlı dediğime bakmayın otuzuna da...