48.Bölüm

13K 830 1.1K
                                    

İyi okumalar...

Gruptakiler korkulu gözlerle artlarını dönüp baktılar iniltilerle yerde kıvranan adama. Sağ bacağının dizden aşağısı yoktu. Şüphesiz en korkan ve en üzülen Cemal idi. Çünkü yaralı Ferman'dı ve hatırı sayılır bir mazileri vardı. Onlar dost hatta kardeştiler bir -iki buçuk yıl  öncesine kadar. O dönem de hırsının kurbanı olmuştu Ferman bugün de...Herkesten sonra hareket edip işini sağlama almak isterken yanlış attığı bir adım onu bu hale sokmuştu.

Etrafını saran arkadaşları ne yapabileceklerine bakarken düdük ve uyarı niteliğinde havaya sıkılan silah sesi ile birer ikişer uzaklaştılar. Ne Ferman' ı kaldırabilirlerdi ne de gelenleri atlatabilirlerdi. Cemal, ikilemdeydi. Yardım etmeli mi etmemeli mi? Acaba Ferman onun yardımını kabul edecek miydi? Peki bu adamlar giderse ve o arkalarında kalırsa nasıl geçerdi karşıya yolu bilenin hali de ortadaydı sonuçta. Omzuna çarpan omuzlarla bir iki adım attı öne doğru. Mahah' a sözü vardı. Dört beş aylık hamile kadını bir başına bırakamazdı yine. Daha önceki kadar olmasa da bu da mecburi idi. Aç biilaç yaşanmazdı ama karnını doyurmak için de hapis yatmak istemezdi, ölmek de...  Giden adamlarla hareket etti.

Ferman, bir kendinden geçiyor bir kendine geliyordu. Bir ara gözlerini araladı. Grupta güvenebileceği tek adam çarptı gözüne ''Cemal!'' diye iniltiyle seslendi ardından. Cemal dönüp baktığında, karanlıkta bile fark edilen acı dolu bir ifadeyle, ''Beni bırakma!'' dedi.

Cemal bir ona baktı bir de birer birer onu ardında bırakıp giden adamlara. Önce tereddüt etse de onu ardında bırakmak istemedi.  Kararını vermişti.  Ayağını yerden sürüyerek adamaların peşine takıldı. Birkaç metrelik yolu tamamladı tel örgülerden dışarı çıktı. Yaklaşan düdük sesine rağmen heybesini yere attı. Gözleri belirlediği izin üstünde olarak gerisin geri döndü.   Önce yana savrulan paramparça  bacağı aldı.  Sonra yanına vardığı adamı sırtlandı.

''Biliyordum döneceğini!''

Cemal taşımakta zorlandığı adama kafasını salladı o göremese de'' Bende biliyordum seni göz göre göre orada bırakamayacağımı!'' diye mırıldandı.

Yakalanma veya yeni bir patlama olayına mahal vermemek için dikkatle attı adımlarını. Yükü ağırdı ama adamı orada bırakmanın vicdan yükü daha ağır olurdu muhakkak. Ve Cemal yeniden böyle bir yükün altına giremezdi. Kendi bebeğinin katili olmak yeterince acıydı zaten.

Nihayet kaçakçıların kendileri için açtıkları kapıya ulaştıklarında rahat bir nefes aldı Cemal. Mayınlı araziyi sağ salim atlatmıştı. Şimdi ellerindeki lambalarla onlara doğru gelen askerlere yakalanmama zamanıydı. Hızla atmaya başladı adımlarını. Belli bir noktaya ulaştığında sırtındaki adamı yere bıraktı. Kafasını kaldırıp gökyüzünü izledi. Güneş yeni doğmuştu. Mahah kesinlikle uyumamış onu beklemişti. Yanında inim inim inleyen yükle eve varması oldukça güçtü. Çok düşünmeden en yakın eve varana kadar koştu.

Kapıyı ''güm güm güm!'' diye üst üste çalınca evin sahibi elinde tüfekle ''kim o?'' diye seslendi tahta kapının iç tarafından.

''Ben Cemal! Allah rızası için yardım et hastamız var.''

Adam, her ihtimale karşı dikkatle elini uzattı kapıya. Ardından, eşarbın bir ucu ağzında olarak çenesini kapatıp korkuyla,  onu izleyen karısına başıyla içeri geç dedi. kadın içeri geçer geçmez kapıyı açtı. Cemal' in telaşlı, perişan  hali yalan söylemediğini gösteriyordu. Adam o güveni ilk bakışta aldı ondan ama Cemal, yine de tanıtma gereği duydu kendini.

''Ben Ramazan oğlu Mustafa' nın  Cemal. Arkadaşım mayına bastı. Atını arabaya koş da yardım et bize hayrına.''

Ah vah eden adam içeri döndü giyinirken karısına haber verdi olanı biteni. Şimdi duydukları içini sızlatmıştı. Görünce de çok fena olacaktı. Belli bir süre unutamayacaktı. Şu an akıl edemediği şey sınır köylerinden birindeydi. Ve bu manzara gittikçe sıradanlaşacaktı.

GÜL CEMALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin