iyi okumalar....&&&&
Yılanlara doğru giden Mahah' ı arkasından koşan kocası tuttu. Kafasını çevirdiğinde üstündeki altınlar şıngırdadı. Cemal, duyduğunda kendisine huzur veren sesle gülümsedi. Ama çabuk toparlandı.
''Görmüyor musun yılanları? Hasat zamanı bir de öğle sıcağı hepsi gün yüzüne çıkmışlar nereye gidiyorsun?''
Mahah, elindeki mendili gösterdi ''kavgayı ayırıp dilek tutacaktım'' dedi.
Başını olumsuzca salladı genç adam ''le erebe, hiç yılana bu kadar yaklaşılır mı?'' diye sordu.
''Ama dilek?''
''İlla dileyeceksin ha! Mendille olmaz o Rahmetli eye, boncuk derdi. Boncuk lazım. O da yok hadi dönelim.''
Mahah' ın eli hızla yakasına gitti. Boynundaki bir sıra inciyi çekip kopardı. Yere saçılan incilere şaşkınlıkla bakan Cemal, o eğilmeden eğilip aldı yerden bir tane. Demek ki çok önemli bir dileği vardı kadının. Yoksa imkanı yok bu inciler ortalığa saçılmazdı. Hatta boynundan çıkmazdı.
''Sen bunları toparla ben atarım. Söyle bakalım ne dilek dileyeceksin?''
Utandı genç kadın başını eğdi ''ben atsam olmaz mı ?''
''Olmaz. Yaklaşma onlara sen, çabuk üstüne gelmezler ama ne olur ne olmaz.''
''Sen at ben buradan dilerim dileğimi.''
Cemal, merakla etrafına bakındı neydi ondan bile gizli dilenen dilek? ''olmaz bak yılanlar ayrıldı bile şimdi gelip sokacaklar bizi.''
Mahah , telaşla yerdeki incileri toplarken ''Cemal, hadi at ben dilerim '' dedi tekrar. Cemal, sonra öğrenmek üzere ,elindeki inciyi olduğu yerden hayvanlara doğru fırlattı, karısı ise dileğini diledi. Hayvanlar birbirinden ayrılırken Cemal, her ihtimale karşı elindeki tırpanın sapını sıkıca kavrayarak karısının kolunu tuttu diğer eliyle. Mahah da yere bıraktığı azık torbasını aldı. Hızlı adımlarla uzaklaşmaya başladılar. Cemal, arkasını dönüp baktığında bir tehlike olmadığını görünce rahat bir nefes aldı. Gölgelik bir yere geçip oturduklarında ise, Mahah sofrayı kurup elindeki incileri tekrar ipe dizmeye başladı.
Cemal, gözlerini kısarak kadını incelerken ağzına bir lokma attı ''Ne dilek diledin?''
''Senin iyileşmeni.''
''Başka? Sen başka bir şey daha diledin o neydi?''
Mahah avucundaki boncukları sıktı. Bakışları kucağındaydı ''bebek diledim Allah' tan. Belki yeniden verir ve bu defa sağlıklı bir çocuğumuz olur.''
Cemal hafif tebessüm etti karısının söylediklerine. Sesinin sonlara doğru iyice kısıldığını fark edince umutsuz olduğunu da anladı ''Le erebe, verir niye vermesin? Zaten olacak çocuğumuz, su kaynayan pınardan korkulmaz. Hem Gül Cemal'in şeysinden boşa bir şey akmaz.''
Mahah, son cümle ile utançla dudağını dişledi. Yanlarında kimse yoktu ama insan bu kadar da açık sözlü olmazdı ki! Cemal, karısının kıvrım kıvrım kıvrandığını gördü. Yaptığı küçük dürümü keyifle ona uzatırken ''al şunu ye -iç, kendini hazırla.''
''Neye hazırlayayım Cemal' im?''
''Cemal'inin şeysine ! Yeni bebek haberi tüm köyde dolanana kadar çalışacağız. Güç kuvvet toplaman lazım.''Mahah iki elini yüzüne kapadı. Cemal şen bir kahkaha patlattı. Kadının yanına kaydırdı kalçasını. Omzundan tutup göğsüne çekti. Elindeki dürümü ağzına doğru götürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜL CEMAL
General FictionEllili yıllarda; Suriye' den Türkiye' ye uzanan, sınır tanımayan bir aşkın hikayesi... Mahah ve Cemal'in hikayesi. işe yaramayan, her pis işte parmağı olan fakat köyün gözde bekarı, bıçkın delikanlısı Cemal... delikanlı dediğime bakmayın otuzuna da...