Kurguyu okuyanlar lütfen okuma listelerine alabilir mi?
İyi okumalar...
&&&&
Köye girer girmez gözleri kendi fakirhanesinin, yediği yağmurdan ötürü nemlenip ardından yazın kavurucu güneşinden dolayı birer karış açılan yarıkların yama ile kapatılan, kapısını aradı. Ama bir türlü bulamıyordu. Köy meydanındaki kuyuya geldi, etrafına giyim kuşamlarıyla baharı getiren kadınlara sormaya yeltendi. Kadınlar yedi kat yabancı birini görmüş gibi boğazlarını saran eşarplarını çenelerine doğru çekiştirip erkeklerin oturduğu kavak ağacının dibini işaret ettiler. Adam köylüsüyle konuşamamanın hevesi kursağında kala kala o tarafa doğru yürümeye başladı. Kadınlar bir tas su bile ikram etmemişlerdi. Görülmüş şey değildi! Vardı bir gariplik. Kendi kendine olumsuzca başını salladı. Küçük dut ağacının altında evcilik oynayan çocuklara gülümseyerek baktı, geçti yanlarından. İlerleyip dibine kadar girdiği büyük kavak ağacının altına çullar serip üstüne yastık atarak dirseklerini koyan erkeklere selam verdi. Başlarını kaldırıp baktılar sonra yeniden işlerine döndüler. E bu adamların hepsini tanıyordu. Neden onlar hiç onu tanımıyormuş gibi hareket ediyorlardı ki? Öfkelendi! Onun selamını almayan köylünün yanında durup daha konuşmasını mı bekleyecekti? Beklemedi... Kavak ağacına kadar geldiyse ev yakınlardaydı. Görürse mutlaka tanırdı kapısını. İnsan evini bilmez mi? Şaşırmış olabilirdi, beşer şaşmaz mıydı? Başındaki puşiyi düzeltti. Öne doğru bir iki adım attı, attıkça da evinin yolu aydınlandı kendisi için sanki. Kendi kendine gülümsedi. Yakınlardaydı.
Sonunda buldu! Tanıdı yamalı kapısını. Nasıl tanımazdı küçük sıcak yuvasını. Bir elini beline koyup soluklanırken diğeri ile puşinin bir ucunu tutup alnında biriken teri sildi. Yeniden yürümeye başladı iki üç adım sonra evindeydi işte. Sırıtmaktan kendini alamıyordu. Yaptığınız kötülükle kalın köylüler, bakın nasıl da buldum evimi? Diyordu kendi kendine.
Kapıyı hemen açıp kadını ürkütmek istemedi. Elini kaldırdı orta parmağını bükerek tersiyle bir iki defa tıklattı kapıyı. Biraz bekledikten sonra bir daha kaldırdı elini... Gıcırtıyla açıldı kapı. İki üç yaşlarında siyah hafif dalgalı saçlı bir erkek çocuğu açtı kapıyı. Başını kaldırıp burnunu kırıştırmış adamı tanımaya çalışıyordu. Adam da onu... Elini çocuğun kafasında bir iki defa öne arkaya götürüp getirerek ''yanlış mı geldim acaba? baban evde mi?'' diye sordu.
Çocuk parmağını ağzına almış onu seyrediyordu. Genç adam kafasını içeriye hafifçe uzattı. Yerdeki kilim, etrafını saran yastıklar, minderler aynıydı. Mümkünü yok yanlış yerde olamazdı. Adam dayanamadı daha fazla, boğazını temizleyerek ''evde kimse yok mu? Emo! Emo!'' dedi doğru evde olmanın verdiği bilinçle. Ve kapıyı iterek açtı...
Emo, kucağında yeni doğmuş bir bebekle sindiği duvar dibinden kalktı. Yavaş yavaş ona doğru yürüdü. Haşim neye uğradığını şaşırdı. Gittiğinde çocuk da yoktu gebelik de. Bunlar da neyin nesiydi? Elini kerpiç duvara dayayarak evin içine doğru bir adım attı.
''Bunlar kim Emo misafir mi geldi?''
Emo, başını kaldırıp baştan aşağı süzdü onu ''buradaki tek misafir sensin! O da içeri girmen yakışık almaz kocam evde yok'' dedi.
''Senin kocan benim delirdin mi Emo'm?''
Başını olumsuzca salladı genç kadın '' değilsin! Tanımıyorum seni.''
''Haşim ben, biçare kocan, öksüz Haşim tanımadın mı? Kimin bu çocuklar? Git ailesine ver de kocana bir tas ayran getir. Dışarısı çok sıcak, kavruldum. ''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜL CEMAL
General FictionEllili yıllarda; Suriye' den Türkiye' ye uzanan, sınır tanımayan bir aşkın hikayesi... Mahah ve Cemal'in hikayesi. işe yaramayan, her pis işte parmağı olan fakat köyün gözde bekarı, bıçkın delikanlısı Cemal... delikanlı dediğime bakmayın otuzuna da...