42.Bölüm

7.1K 634 562
                                    




İyi okumalar...

&&&&

Şafak sökmeden uyandırıldı yine. Artık komut bekleyen eğitimli bir kurttan farksız  hissediyordu kendini. Göğsüne bastırarak uyuyakaldığı mektubu yanına alıp kendini, üstünde yatmaya alışması epeyce güç olan, ranzadan aşağı bıraktı. Her gün rutine bağlayan işleri can sıkıcı bir boyut almış olsa da alışmış görünüyordu. Tabi bu emir komuta işleyişine  alışma sürecinin uzun sürmesinde yediği tokatların payı da büyüktü. Neyse ki eskisi kadar göze batmıyordu ve artık yok denecek kadar azalmıştı dayakla imtihanı. Ya da o palazlanmıştı.

Şu an bulunduğu yere göre sıcak ve kurak olan bir iklimden gelmiş olan Cemal,  başlarda yukarıya  yükseldiğine mi yoksa aşağılara  kadar indiğine mi  karar veremediği  dumanı,  dört bir yanını saran dağların başında, yangın çıktığı izlenimine kapılarak izliyordu. Fakat çetin kış şartlarını, o gün yoğun sisten iki adım ötesini  göremeyince , iliklerine kadar hissetti. Üşüyordu! Soğuk ısıran burnu kızarmış hissizleşmişti  ve ayak parmakları rahatsız edecek şekilde kaşınıyordu.  Eğitimden sonra serbest bırakıldıkları anda daha önce görmediği, fakat şimdi oldukça iş gören  eldivene geçirdiği ellerini birbirine sürttü. Ağzına doğru kaldırıp sıcak nefesini üfledi. Titreyen içini ısıtmak için koştura koştura  kantinin yolunu tuttu. Bu çay dedikleri şey bir nimetti.

Alçak tavanlı, basık, alanda  her nefes alışverişlerinde ağızlarından çıkan dumana bir de sigara dumanı eşlik eden onlarca adamın işgal ettiği masaların arasından geçip bir o kadar adamın iki koldan uzun kuyruklar oluşturduğu alana doğru yürüdü. Sağ tarafta daha az adam olduğuna göz kararı kanaat getirdi. Ve en son sıraya geçip bekledi.

Zorda olsa bir bardak çayını alıp boş bulduğu bir yere oturdu. Her kafadan bir ses çıkıyordu,  bir şeyler anlatıp duruyorlardı. Kimi eski yavuklusunu kimi ailesini...  Ayırdığı üçüncü  şekeri sol eline alıp oynarken , iki şeker  attığı bardağı karıştırdıkça karıştırdı. Canı sıkılıyordu. O da evini özlüyordu. Karısını özlüyordu. Derin bir iç çekip dirseğini masaya dayadı. Yüzünü sağ avucuna yerleştirdi. Gözleri kantin girişindeydi fakat o, köydeydi o an. Eyeye takılıyor, bawoyu kızdırıyor, Mahah' a sarılıyordu. En çok da onu utandıracak şekilde ulu orta öpmeye kalkışıyordu.

Yanındaki sandalyenin arka iki bacağı üzerinde  gıcırtıyla geriye çekilişi ile daldığı hayal aleminden koptu, gerçek hayata döndü . Ne Mahah vardı nede köy.  İstemediği yere yeniden getirilmişti. İstifini bozmadan avucundaki şekeri masaya bıraktı. Çay bardağına uzandı.  Dudağına değen bardakla yanında ki adam konuşmaya başladı.

''Dün sen kazandın diye oyun bitmez, bugün bir daha oynayacağız. ''

Cemal, yanında ki adama bakmadı, daldığı hülyadan uyandırıldıktan sonra  kapının etrafında fır dönen  tıpkı onun gibi üşüyen ve nereye gideceğini şaşırmış olan, aynı zamanda masaların tepelerinde dolanırken donmaya yüz tutan kanatlarına hareket edebileceğini hatırlatmaya yemin etmiş gibi davranan sineğe dikmişti gözlerini. Nereye konsa kovuluyordu.  O ne tarafa uçsa kendi  göz bebekleri onunla beraber o yöne kayıyordu. Konuşan askerden ziyade onun kanat çırpış sesine odaklanmıştı. Ağır ağır hareket eden kanatlarda da mı hasret yükü, türküsü var ? diye düşünürken sabırsız adam kolunu dürttü buradayım konuşsana dercesine.

''Ee ne diyorsun zarlar yanında mı?''

İç çekti Cemal, ''değil! Hayırdır bir daha mı yenilmek istiyorsun?''

''Şans işidir zar. Dün senden yanaydı bugün belki de benden yana olacak ne biliyorsun? ''  elini Cemal' e doğru uzatıp parmaklarını kımıldattı öne arkaya ''ver bakalım zarları'' dedi.

GÜL CEMALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin