40.Bölüm

7.3K 626 784
                                    

İyi Okumalar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İyi Okumalar...

Koyu renkli, yüklü bulutların neredeyse yerle göğü birleştirdiği, ha yağdı ha yağdıracak! diye köyün kadınlarının sağa sola koşturarak hayvanları ahırlara tıktığı, pamuk saplarının üstünde kurumaya bıraktıkları çamaşırları toplarken erkekler son bir gayretle ellerinde muşambalarla evlerin damlarını onarıyorlardı. Tam da o saatlerde evinden dışarı adım atan Haşim, ardında duran karısına döndü.

Kadın onunla göz göze gelince indirdi bakışlarını yere. Ne kadar üzülse de kadının bu haline tamamen bağışlayacak gücü hala kendinde bulamıyordu. Belki o affetse, kadın , seni istemiyorum sana mecbur olduğum için katlanıyorum, ağabeyimin evine bırak demedim mi? , diyecekti. O an ölürdü Haşim. Kadının ondan sonra biriyle beraber oluşu kadar yaralardı bu sözler onu. Güçlü durmalıydı. Karısından tek olumlu yaklaşım görmeden yeniden bu kadın karım deyip rahat uyku çekemezdi . Kaşlarını çatıp omuzlarını dikleştirdi. Sakalını sıvazladı. Emo' yu baştan aşağı süzerek;

'' Akşam gecikebilirim, kapıyı kimseye...'' işaret parmağını havaya kaldırdığı an kadınla göz göze geldi ''...kadın erkek fark etmez kimseye açma sakın!'' diye uyarıda bulundu. Kadının dolu dolu olan gözleriyle ona başını sallaması içinden bir şeyler koparıp götürdü sanki. Hep kabahati bana yükledin hiç mi dönüp bunların yaşanmasında benim de payım yok mu acaba? Diye düşünmedin der gibiydi buğulu gözleri. Haşim rahatsız oldu kendine bile itiraf edemediği şeyleri Emo' nun gözlerinde okuyor olabilmekten. Kapıyı hırsla çarpıp çıktı evden. Oysa o dilsiz cümleler kadının gözlerinde okuduğu değil, kendi vicdanının beynini kemirmesinden dolayı ortaya çıkan düşüncelerdi. Kadının biçare gözlerinde sadece ve sadece pişmanlık vardı ötesi yoktu.

Siyah lastik ayakkabıları çamura bata çıka bazen de saplanıp bir anda havada yalın bıraktığı ayağın bir adım geri gidip saplı kalan ayakkabıya dönmesine sebep olsa da durmaksızın ilerledi. Ferman ile aynı hizalardaki evine varması geç olmadı. Tahta kapıyı tıklatıp açmalarını bekledi. Çocuklardan biri kapıyı gıcırdatarak açtı ardına kadar.

Haşim içeriye doğru kafasını uzattığında Ferman, köz halinde ateşin bulunduğu ocaklığa uzattığı ayaklarını toparlayıp ''oo! Buyur kardeşim buyur hoş gelmişsin'' dedi.

''Hoş bulduk kardeşim. ''

Ferman başıyla onu işaret etti.

''İçeri buyursana ne zamana kadar dikileceksin orada?''

Haşim de eşarbını ağzına çeken Ferze' yi işaret ederek '' ben gelirsem çoluk çocuk rahatsız olacak diğer oda da ateş yok günahtır onlara da. Hele sen gel bir hava alalım.''

''Bu havada yağmura tutuluruz.''

''Yok yok bir şey olmaz sığınacak bir yer buluruz elbet.''

Ferman, uzun uzadıya düşündü. Gözünü kısıp karşısında ısrarla dikilen adamı izledi. Aman saf Haşim işte, ne düşünüyorsun kalk Ferman, öğren derdini dedi içten içe. Kırıştırdığı burnunu işaret ve baş parmağı arasına sıkıştırdı kaşıdı . Karısına bakmadan;

GÜL CEMALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin