46.Bölüm

7.9K 682 852
                                    




İyi okumalar...

&&&&&

Cemal, büyük bir heyecanla  yaklaştığı ilçede şaşkınlıkla indi trenden. Bir farklılık vardı.  Eskiden köy yakınlarından geçen tren , bu defa çok öncesinde durmuştu. Kalabalığa uyup yürüdü. Herkes gibi yolun kalanını ilçeye iki saatte bir giden posta ile tamamlamak zorunda kaldı. Nefes aldıkça sızlayan ciğerlerine memleketinin kokusunu çekti. Kimi evin bacasından yanık lastik, kimininkinden pişen aş, kiminden de taze pişirilen ekmek kokusu yayılıyordu. Her biri bir başka güzeldi. Burası bu kadar güzelse kim bilir köy nasıldı?

Elini cebine attı. Üç beş kağıdı kalmıştı. Dudağını içten içe ısırdı. Mahah' a fistan alsa eye gücenirdi, eyeye alsa Mahah... Ya bawo? Yanaklarını şişirerek ofladı. Sonra yavaş yavaş yürürken düşündü. Asker şekeri meşhurdu o dönem. Vatani görevini tamamlayan herkes elinde şeker ve lokumla dönerdi. O da öyle yapmaya karar verdi.  İlçenin en meşhur ,tek, şekerlemecisine gitti. Selam verdi. Sonra gücünün yettiğince aldı bir şeyler. Köyün yolunu tuttu. Yoldan geçen at arabasına elini kaldırdı ''dayı beni de bırakır mısın büyük yola kadar?'' diye sordu eli gördüğü an dizginleri çeken atın sahibine.

Adam başıyla atla dedi. Cemal, saniye sektirmedi atladı arabaya. Dudağının kenarındaki tütünü yere tüküren adam ''askerden mi geldin?''

''He dayı. ''

''Şükür bitti ha.''

''Şükür'' diye mırıldandı Cemal.  Konuşmak istemiyordu sadece at nallarının huzur veren sesi  eşliğinde evine varma derdindeydi. Adam, kendi anılarını anlattı o isteksizce dinledi. Memnuniyetsizliği yüzüne yansımıştı adeta. Ama onu evine, ailesine götüren adama sesini çıkarmadı. Etrafı izledi. Yollar renk renk çiçeklerle bezenmişti. Kafalarını kaldıran papatya ve gelincikler onu selamlıyordu sanki. Atı köye dönen yola  yönlendiren adamın hareketine şaşırdı.

''İndireyim mi seni? Dediğin yere geldik.''

'' Sağ ol dayı. Biraz daha ilerleyelim ben atlarım arabadan.''

Demek ki onların köyünden sonraki bir köye gidecekti. Şanslısın Cemal dedi içten içe. Adamın eyenin taziyesine gittiğinden bihaberdi.

''Benden bu kadar!''  

Evlerine doğru giden at iyice şaşırttı onu ''Dayı sen köye misafirliğe falan mı geldin? '' diye sordu.

''Bir taziyeye geldim ben...''

Kafasını kaldırıp evinin önündeki kıl çadırı gören Cemal' in, adamın taziye deyişiyle içinden bir şeyler koptu adeta. Kimdi ölen? Duymadı adamın son sözlerini, atladı arabadan. Hızla adımladı birkaç metrelik yolu. Karalara bürünmüş ince, narin, fidan gibi kadının omuzladığı samanı kapı önüne kurulan koca kazanın  önüne bıraktığını gördü. Doğrulur doğrulmaz onunla göz göze geldi.

Mahah, akşam yemeği için elti ve görümceleriyle yemek yaparken ateşi harlamak için saman almaya gitmişti. Omzundaki yükü indirince üstündeki bakışları hissetti. Kafasını kaldırınca sakalsız bıyıksız, avurtları çökmüş, omuzları düşmüş, boynu bükük çelimsiz adamla göz göze geldi. İlk bakışta görenin Cemal demesine bin şahit gerekti ama bakışları... Şimdi buğulu gözlerle onu izlese de bu Cemal'inin gözleriydi. Heyecanla öne doğru bir iki adım attı. Daha ileri gidemedi. Kardeşleri, köylüleri çocukların haber uçurmasıyla Cemal' in etrafını sarmaya başlamışlardı bile.

Yanına yürüyen bawoyu gören adam önce bir sevindi. Eğilip elini öptü ''sen mi geldin oğlum? Gerçek misin? '' diyen bawonun. Gözleri hızla sağda solda döndü. Ağabeyleri vardı, yeğenler? Onlarda göze çarpıyordu. Abla da yanına gelmişti.

GÜL CEMALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin