Faruk arabanın bahçe kapısında biraz durakladıktan sonra uzaklaştığını farkedince masaya yaklaşıp telefonu eline aldı.
"Ahmet amca Aslı hanımlar aceleyle nereye gittiler sana bir şey söylediler mi?" Telefonun diğer ucundan aldığı cevapla kaşları çatılmıştı.
"Hangi hastane olduğunu söylediler mi? Belki yapabileceğimiz bir şeyler vardır."
Ahmet amca bilmediğini söylemiş ama Hasan usta bilebilir isterseniz ondan öğrenebilirim demişti. "Sağol Ahmet amca Hasan ustanın numarası bende var ben arar sorarım." dedikten sonra telefonu kapattı.
Arhanın soran gözleriyle karşılaşınca açıklaması gerektiğini düşündü.
"Kübra hanımın babannesi hastanede yatıyormuş birden fenalaşmış."
Arhan şaşkın gözlerle arkadaşını süzüyordu. "Eee ne olmuş bu onların ailevi sorunu bizi ilgilendirmez."
"Olsun ben yinede ilgilenmek istiyorum. Hem senin yaptığın kabalığı affettiririm belki."
Genç adam sinirle arkadaşına baktı.
"Ben mi kabalık yaptım? Saçmalık, sadece biraz incelemek istedim o kadar."dedi Arhan. "Abi resmen faturası kesilmiş bir işin dökümanlarını istedin."Faruk dolaba kadar gidip bir dosyayla geri geldi. Dosyayı Arhan'ın önüne hızla bırakırken, "Al sana döküman kalem kalem yaptıkları her şey yazıyor." Faruk sinirlenmişti ama Arhan onun neden sinirlendiğini anlamamıştı. Ve açıkça sordu.
"Neden sinerlendin bu kadar anlamadım?" Farukla gözleri buluştuğunda arkadaşının gözlerindeki kırgınlığı farketti. O an anlamıştı asıl sebebi, daha önce anlamadığı için kendine kızarken beklediği açıklama geldi.
"Senin bu işi incelemen bana güvenmemen anlamına geliyor. Bilmem farkında mısın?"
"Haklısın kardeşim ama ben böyle düşünmemiştim." Dosyayı geri uzatırken sözlerine devam etti. "Tamam senin istediğin gibi olsun." Gülümseyerek somurtan arkadaşına baktı.
"Hadi bul şu hastanenin adını da babanneye geçmiş olsun ziyareti yapalım." Faruk cep telefonunu eline alıp Hasan ustayı aradı. Sonra birlikte hastaneye gitmek üzere çıktılar.
Aslı arabayı mümkün oldukça hızlı kullanıp beş dakikada hastaneye varmıştı. Kübra'nın arabadan inmesine yardım ederken bir yandan da arkadaşının göz yaşlarını siliyordu. Hastanenin bekleme salonunda Kübra'nın halası onları karşıladı. Kolunu Aslıdan çekip halasının boynuna dolayan genç kız "Sabah bir şeyi yoktu birden ne oldu? Lütfen benden saklama hala" Ayşe hanım çaresiz çıkan sesi ile "Birden fenalaştı. Doktorları çağırdım, kalp masajı yaptılar, sonra o büyük makinayı getirip kalbini şokla çalıştırdılar. Daha sonrada yoğun bakıma aldılar" diyerek açıklama yaptı."Eee doktorlar ne dedi. Yoğun bakımda ne kadar kalacakmış." Ayşe hanım Aslının sorusuna bir müddet cevap veremedi. Birkaç kez hıçkırdıktan sonra "Hiç ümit yokmuş kalbi çok yorulmuş fazla dayanamaz dedi."
"O zaman hemen ameliyata alsınlar biz parayı bugün alacağız" halası Kübra'ya sıkıca sarıldı. "Güzelim ameliyatı bünyesi kaldıramazmış. Ameliyat olsa bile masada kalırmış. " Artık ikisinin hıçkırıkları bibirine karışıyordu. Kübra'nın sesi birden kesildi ve bir iki saniye sonra zayıf bedeni halasının kollarına yığıldı. Ayşe hanım ne yapacağını şaşırdı. Bir yandan düşmesin diye yeğenini kollarıyla sararken diğer yandan Aslıya doktor çağırmasını söylüyordu.
Kapıdan yeni giren ikilinin gözleri onları bulduğunda Arhan genç kızın bayıldığını hemen anlamıştı. Ani bir hareketle kapının hemen yanında duran sedyeyi o tarafa yönlendirmiş, halasının kollarından düşmeden yetişmişti. Kübra'yı kucağına alarak sedyeye yatırmıştı. Aslının çağırdığı hemşire onları acile yönlendirmişti.
Halası elini hiç bırakmamış muayenesi yapılırken bir an bile yanından ayrılmamıştı. Aslı, Faruk ve Arhan'da acilin kapısında içerden gelecek haberi bekliyorlardı. "Babannesine bir şey mi oldu?" diye sordu. Genç kızın gözlerine bakarak. Faruk'un ilgili tavırları Aslıyı ona karşı sıcak davranmaya itiyordu. Başını eğerek cevap verdi.
"Doktorlar halasına ümit olmadığını söylemişler" Bu kelimeleri duyan gençler gözgöze geldi. Arkadaşıyla sessizce konuşup anlaşan Arhan, onları acilin kapısında bırakıp soluğu doktorun odasında aldı.
"Doktor bey yoğun bakımda yatan hastanız Hatice hanım hakkında görüşmek istiyordum" Doktor "Tabiki buyrun" diyerek masanın önündeki koltuğu gösterdi. Masaya yaklaşan genç adam oturmadan önce elini uzatıp kendini tanıttı.
"Arhan Paşazade"
"Memnun oldum, Arhan bey buyrun oturun"
"Hatice hanımın durumunu soracaktım."
"Akrabası mı oluyorsunuz?"
"Aile dostu diyelim. Torunu Kübra hanım iç mimarımız olur."
"Hatice hanım iki hafta önce geldi hastanemize, durumu çok ciddiydi. Biz de ameliyat etmek için onu yatırdık, fakat bir türlü ameliyata alamadık nitekim bu sabah ki kriz şüphelerimizde haklı olduğumuzu anladık."
"Yani sonuç ne?"
"Yani önümüzdeki 24 saati çıkaracağını düşünmüyoruz."
"Bizim yapabileceğimiz bir şey olursa lütfen arayın" diyerek kartını doktora uzattı. Acilin kapısına geldiğinde, arkadaşının bakışındaki sessiz soruya yine sessizce başını sallayarak olumsuz cevap verdi. Ve sessizliği bozdu.
"Kübra hanım nasıl?"
"Serum takmışlar, birde sakinleştirici yapmışlar."
Arhan anlamsız gözlerle bakmıştı. "Sakinleştiriciyi anladımda serum neden?" Bu soruya Aslı cevap verdi.
"Bir kaç gündür yemek yiyemiyordu. Bünyesi zayıf düşmüş."
"İşleri bitirmek için kendinide çok yordu. Neden söylemediniz ki babannesinin hasta olduğunu işlerin bitmesi biraz bekleyebilirdi."
"Aslında ameliyat masrafları için bu işten alacağımız paraya ihtiyacımız vardı. Birazda onun için gece gündüz çalıştık." "Söyleseydiniz iş bitmeden de o parayı verirdim sizi bu kadar sıkılmanıza gerek yoktu." dedi Faruk üzgün bir sesle.
"Teşekkür ederim Faruk bey ama Kübra'yı bilirsiniz hakkı olmayan parayı kesinlikle almaz."
"Peki bu para yetecek miydi." dedi Arhan.
"Hayır Arhan bey, aslında ameliyat için Kübra evini sattı. Çok düşük bir fiyata sattığı için o parayla üstünü tamamlayacaktık." Gençler daha fazla soru sormadı.
Bir saat kadar sonra babannenin vefat haberi geldi. Faruk cenaze işlemleri için yardımcı oldu. Arhan işlerini bahane ederek akşam uçağıyla İstanbula dönmüştü. Ertesi gün küçük bir kalabalıkla Hatice hanımı toprağa verdiler. Eve gelip herkes bir köşeye çekildiğinde Aslı mahcup bakışlarla
"Teşekkür ederim. Babam ve abimden daha çok ilgilendiniz, nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum."
"Rica ederim ben sadece yardım etmek istedim. Zor gününde yanında olmayacaksa arkadaş neye yarar ki?"
"Arkadaş"
"Evet arkadaş, ben sizin arkadaşınız olmak istiyorum. Kabul ederseniz."
"Nasıl bir arkadaşlık? "
"Ben bu konuda ciddi düşünüyorum. Biraz birbirimizi tanırız sonra adını koyarız."
"Bana biraz zaman verin bu çok ani oldu." "Haklısın şimdi zaten sırası değildi. Bu acılı günde...özür dilerim. Sen biraz düşün..." diyerek oradan ayrıldı, genç adam.
Kendi kendine kızarak eve doğru gidiyordu. Bu itirafı planlamamıştı. Sadece yanında olmak ve ona yardımcı olmak istiyordu. Ama her şey çok ani gelişmişti. Resmen saçmalamıştı. Böyle bir günde böyle bir şey söylenir miydi? Birden telefonun sesiyle irkildi.
Telefona cevap vermek için eline aldı. Arayan Arhan'dı. Her saat başı olduğu gibi, son bir saatin özetini geçtikten sonra telefonu kapattı. Aslı'ya yaptığı itiraftan özellikle bahsetmemişti. Kendi iç sesi yeterince kızıyordu, birde Arhanın kızmasına ihtiyacı yoktu.
Faruk kendine ne kadar kızsa az geliyordu. Nasıl böyle bir şey yapmıştı. Zamanlaması berbattı.
****
Arhan her ne kadar Istanbul'a gelmiş olsa da aklı Izmir'de kalmıştı. Saat başı arayıp Faruk'tan gelişmeleri öğrenmişti. Faruk'un Aslı'ya ilgisini ilk bakışta fark etmişti. Kübra'nın babannesini kaybettikten sonra halasından başka kimsesi kalmamıştı. Bu genç adamı çok üzmüştü, çünkü kendini de anneannesi büyütmüştü. Sadece tek farkı Arhan'ın birde ablası vardı. Her zaman yanında olan Arhan'a hep destek olan bircik ablası vardı.
Cenazenin üstünden bir hafta geçmişti. Bugün yedisi okunacaktı. Halasının artık istanbul'a dönmesi gerekiyordu. Kübra'yı da yanında götürmek istiyordu.
"Kızım ne yaparsın burada bir başına, evide sattın daha ne kadar arkadaşında kalabilirsin"
"Hala ben Izmirden hiç çıkmadım, Istanbul'da ne yaparım? İşimi burada kurdum. Aslı'yı yüz üstü bırakamam. "
"Aslı'yı da götürürüz evin parasıyla kendine yeni bir iş kurarsın. Hem bana da can yoldaşı olursun. Bak eniştende seni bekliyor. O hasta adamı bari kırma. Zaten onu akrabalarına bıraktım geldim. Bir aydır garibim ellerin eline kaldı."
"Hala duygu sömürüsü yapıyorsun ama" genç kız bunları dudaklarını büzerek söylemişti.
"Hayır ben doğruları söylüyorum asıl sen duygu sömürüsü yapıyorsun. Bak birde dudaklarını büzüyorsun."
"Tamam seninle uğraşamayacağım Aslı'ya sormam lazım, o gelmezse bende gelemem Aslı olmazsa ben hiçbir işin altından kalkamam"
"Ben o işi hallettim. Aslı da kabul etti." Bu söz üzerine canı daha çok sıkıldı. Aslı'yı bahane ederek kalmayı planlıyordu. Aslı, iş hepsi bahaneydi. Gitmek istemiyordu, çünkü annesi, babası, babannesi, dedesi, ablası, abisi, amcası hepsi Izmirdeydi. Onlar burada ebedi istirahatgahlarında yatarken, kökleri buradayken onları bırakıp gidemezdi.
Ayşe hanım da kararlıydı. Kübra'yı almadan gitmeyecekti. Bunun için tek yardımcısı Aslı'ydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalpten Kalbe Yol
Romance“Artık koruda yürümüyor musun? Seni hiç görmüyorum.” “Hayır yürüyorum ama daha geç bir saatte” Arhanın içinde var olduğunu bile bilmediği bir yer sızlamıştı. Sanki orada bir cam vardı ve o cam tuzla buz olmuştu. Bu sızıyla normal şartlarda içinde ka...