4. Bölüm

8.5K 663 3
                                    


Mahallenin bütün kadınları toplanmış, hep beraber Kur'an okumuşlardı. Misafirler dağıldıktan sonra Ayşe hanım, Kübra, Aslı ve Aslı'nın annesi Zehra hanım başbaşa kalmışlardı. Ayşe hanım soran bakışlarını başıyla onayladı. Kübra'ya dönerek, "Güzel kızım biliyorum bütün sevdiklerin burada, ama beni de anla seni bırakıp gidemem. Sen benim bu dünyada kalan tek akrabamsın. Biliyorsun Allah bana bir evlat nasip etmedi. Onun yerine bana seni verdi. Ailen trafik kazası geçirdiğinde sen daha kundakta bebektin. Sen hiç tamımadığın anneni, babanı, amcanı kardeşlerini kaybettin o kazada ama ben canlarımı kaybettin. Kardeşlerimi, yeğenlerimi kaybettim. Öyle büyük bir kayıptı ki aylarca kendimizi toplayamadık. Babannene benimle istanbula gelmesini söyledim."

Ayşe hanım artık gözyaşlarını tutamıyordu.

"Gelmedi. Bende o zaman seni götürmeme izin vermesini söyledim. 'Ben torunumla burada kalacağım. Biz birbirimize yeteriz. Eğer bana bir şey olursa ancak o zaman alırsın Kübra'mı' dedi. Sen bana hem kardeşimin hem annemin emanetisin." Elindeki mendille gözlerini kuruladı.

"Şimdi seni burada bırakmamı bekleme benden, yapamam, bırakamam." Kübra gözlerinden süzülen yaşları elleri ile sildi. Halasının da içinin yandığını biliyordu. Bu  dünyada ikisinin birbirinden başka kimsesi kalmamıştı. Halasını böyle yıkılmış bir şekilde bırakamazdı. Kendisi de köklerini bırakıp gitmeye hazır değildi. O an aklına bir şey geldi. Halasıyla gidip bir müddet onunla yaşayabilir, sonra Istanbul'da yaşayamayacağına halasını inandırıp geri gelebilirdi. Bu düşünce ile,  "Tamam hala seninle geleceğim ama bir şartım var. Istanbul'a alışamazsam geri gelirim. O zaman itiraz etmeyeceksin."
"Tamam güzelim sen hele gel onu zamanı gelince düşünürüz."
"Hayır söz vereceksin. Gideceğim dediğimde itiraz etmeyeceksin sebep sormayacaksın. Önce söz ver."
"Tamam güzelim söz." sesi buruk çıkmıştı. 'Ama bit gelsin o kendi kalmak isteyecek diye geçirdi' içinden.

Kimse bilmiyordu ki kaderlerinde neler yazılı olduğunu zamanın onlara neler göstereceğini. Izmir'in Kübra'nın sığınağı olacağını.
Halasının verdiği söz üzerine Kübra bavullarını hazırladı. Aslı geri kalan eşyalarını,  babannesinin evinden boşalttıkları eşyaların olduğu depoya yerleştirecekti. Havaalanında iki arkadaş birbirine sıkıca sarılarak vedalaştılar.
"Beni habersiz bırakma bir iş kurarsan haberim olsun, uçağa atlar gelirim. Elimden geleni yaparım bilirsin. Ufak tefek olduğuma bakma çok becerikliyimdir. Elimden her iş gelir." Aslı'nın son sözleri kara bulutları dağıtmış, iki genç kızı kıkırdatmıştı. Aslı 160cm boyunda kahverengi gözlü çıtı pıtı yani minyon tipli bir genç kızdı. Kübra'nın1,75 lik boyuna sarılmak için çoğunlukla ayaklarının ucunda yükseliyordu.

"Yüksek dolaplara ulaşmak için ne zaman istersen çağırabilirsin."
"Yaa dalga geçmee"
"Kızlar biraz daha sarılırsanız ucağı kaçıracağız."
"Haklısın hala" diyerek zola ayrıldılar birbirlerinden. Tekrar gözleri buğulandı.
Aslı arkalarından uzun süre el salladıktan sonra hava alanından çıkmak için hareketlendiği sırada genç adamı fark etti.
"Sanırım geç kaldım."
"Şimdi gittiler."
"Ben... siz gelip almayınca... çekinizi getirmiştim." diyerek çeki uzattı.
"Şey... size de zahmet oldu. Ben bir ara uğrar alırdım."
"Önemli değil ne zahmeti, ben.." Sözün devamı gelmemişti. Aslı, Faruk beyin sessizliğinin ne anlama geldiğini anlamıştı. Onu daha fazla sıkıntıya sokmamak için
"Ben zaten uğrayacaktım. Ahmet amcaya bahçedeki ve iç mekandaki çiçekleri nasıl ve hangi aralıklarla sulaması gerektiğini anlatacaktım. Arada bir bakımının da yapılması gerekiyor. Yoksa o kadar emek boşa gider."
"Isterseniz geldiğiniz zaman uğrarsınız bir çay içeriz. Her zaman çok meşguldünüz sizinle hiç çay içemedik."
"Aslında ben çaydan ziyade kahveyi tercih ederim."
"Tamam o zaman, bizde kahve içeriz."
İyi günler dileyerek ayrıldılar. Aslı elindeki ceki bankadan tahsil ederek ustaların ödemelerini yaptı. Kullandıkları malzemelerin parasını Kübra ödemişti, kendi alacağını hesaptan düşüp geri kalanı Kübra'nın hesabına yatırdı. Sonrada Kübra'ya kısa mesajla bildirdi.

****

Havaalanından Kuzguncuk'a doğru giderken telefonunu açmak aklına geldi. Açılır açılmaz gelen mesajla Aslı'yı aradı.
"Taksideyiz eve doğru gidiyoruz."
"Mesajı aldın mı?"
"Aldım almasına da ne acelesi vardı. Artık babannem olmadığına göre benim paraya ihtiyacım kalmadı."
"Kübra saçmalıyorsun. Artık yeni bir hayat kuruyorsun."
"Ben daha ne yapacağımı bilmiyorum. Önce biraz kendimi dinleyeceğim. Sonra işe güce bakarız."
"Tamam canım gönlün nasıl istiyorsa öyle yap öptüm Ayşe halaya selam söyle hadi görüşürüz."
"Tamam canım görüşürüz sende annene selam söyle."

Kübra Aslı ile konuşurken eve nasıl geldiklerini anlamamıştı. Ev dediği, jumbalı, ahşap, kırmızı boyalı, 3 katlı bir yapıydı. Daha önce babannesi ile beraber birkaç sefer gelmişti. En son eniştesi felç geçirdiğinde gelmiş, yazın üç ayını bu evde geçirmişti. Eve girdiğinde halası arkasından seslendi.
"Kübra odanı biliyorsun en üst kattaki caddeye bakan oda."
Evet odasını biliyordu. Bu evdeki boğazı gören tek odaydı. önceden halasıyla eniştesinin odasıydı. Eniştesi felç geçirince girişte ki odaya yerleşmiş kendi odalarını da misafir odası yapmışlardı. Yatılı tek misafirleri de Kübra olduğu için oda sadece Kübra'nın sayılırdı. Eniştesi artık yavaş yavaş yürüyor, merdiven çıkıyordu. Ama odalarını değiştirmemişlerdi.

Önce pencereleri açtı, içine deniz kokulu bir nefes çekti. Karşısındaki yalı manzarasını biraz bozuyordu, fakat bu hiç önemli değildi. Boğaz tüm ihtişamıyla karşısındaydı. Suyun diğer tarafında Beşiktaş sahili vardı. Az ilerde de boğaz köprüsü bir anıt gibi yükseliyordu. Birden manzaraya dalıp eşyalarını yetleştirmeyi unuttuğunu farketti. Eşyalarını yerleştirme işlemi bitince aşağıdan zil sesi geldi. Kulağına gelen seslerden eniştesinin geldiğini anladı. Aşağıya inip yaşlı adamın elini öptü.
"Hoş... geldin kızım..." konuşurken çok zorlanmıştı. 'Ama artık konuşabiliyor ya buna da şükür' dedi Kübra içinden
"Hoşbulduk enişte, nasılsın, ben iyi gördüm inşaallah iyisin.
"Iyiyim" başını sallıyordu, iyi olduğunu belirtmek için.
Biraz daha eniştesi ile sohbet ettikten sonra halası ile mutfağa girdiler. Akşam için güzel bir sofra hazırladılar.

****
Çantasını omuzuna takarken halasına seslendi.
"Ben yürüyüşe çıkıyorum, kızkulesine kadar giderim, merak etmeyin fazla geç kalmam"
Istanbul'a geleli on gün olmuştu. Hergün yürüyüşe çıkıyordu. Bazen Fethipaşa korusunda yürüyordu. Bazen de kızkulesine kadar sahil şeridinde yürüyordu. Fırından sıcak ekmek alıp kahvaltıya yetişiyordu.
Evden çıktıktan sonra yer yer açan erguvanları seyrederek Fethipaşa korusuna kadar yürüdü. Korunun girişindeki merdivenlere uzanan yoldaki yeni açmaya başlayan lavantaları koklayıp biraz oyalandı. Sonra yoluna devam etti. Caddenin karşısına geçti. Vapur iskelesine kadar kaldırımı takip etti. Kübra sakin sakin yürürken insanlar bir yerlere yetişme çabasındaydı. Iskeleye yaklaştığında yaklaşan vapuru farketti. Insan kalabalığına karışmamak için büyük meşe ağacının altındaki banka oturdu. Birgün önce vapuru fark etmemişti. Neye uğradığını anlamadan  vapurdan boşalan insan kalabalığının arasında kalmıştı. Nasıl da uğraşmıştı insanların arasından kurtulmaya. O anları düşünüp kendi kendine gülümsedi. O bunları düşünürken vapur getirdiği yolcuları boşaltmıştı. Iskeledeki yolcularını kabule başlamıştı. Bir süre daha kalabalığın dağılmasını bekledi. Sonra kızkulesine olan yolculuğuna devam etti. Her gelişinde oturduğu bank bugün doluydu. Bir sonraki banka kadar yürüdü. Boğaz, Kızkulesi, Ayasofya, Sultan Ahmet, Sarayburnu, Gülhane, Galata kulesi hepsi aynı anda görüş alanındaydı. On dakika kadar oturup  bu manzarayı doyasıya  yaşadıktan sonra saatine baktı, sekize geliyordu.Ayağa kalktı, geri dönüş yolculuğu başlamıştı. 
Sıcak ekmekle eve geldiğinde kahvaltı sofrası hazırdı.
"Bugün komşuda Kur'an var sende gelir misin kızım? "
"Olur hala gelirim, başka işim yok ki."
"Ögle namazından sonra gideriz"
"Tamam hazırlanırım çıkarız."dedi

Kalpten Kalbe YolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin