Ödül-Ceza

172 13 2
                                    

Gözlerimi açtım. Başım dönüyordu. Neler olduğunu hatırlayınca hemen doğruldum.

Küçük bir odadaydım. Oda tavandaki küçük ışıkla aydınlanıyordu. Duvarlar griydi. Hemen karşımdaki kapı büyük ihtimalle kilitliydi, pencere de yoktu. Kapının önündeki bir tas çorbayı gördüm. Karnım gurulduyordu.

Lou' ya kanmıştım. Nasıl yapabilmiştim ki bunu? O masum hikayesiyle beni kandırmıştı. Şimdi ise buradaydım. Birlikte konuştuğumuz şeyler hep yalandı. AVM' ye gidişimiz, birlikte eğlenmemiz, hepsi planlanmıştı. Nasıl yapmıştı bunu? Onun gibi mutsuz birine ne kadar zengin olsa da acıyacağımı nasıl anlamıştı?

Ona acımıştım.

Bunu yapacağımı biliyordu.

Ayağa kalktım. Kapıya yürüdüm ve açmaya çalıştım. Tahmin ettiğim gibi, kilitliydi. Açılmıyordu. Duvarları yokladım. Hiçbir yerde düğme vb. bir şey yoktu. Ben de yapabileceğim en bariz şeyi yapıp çorbayı içtim. Burada kapana kısılmıştım.

Ne olacaktı şimdi? Bana ne yapacaklardı? Çok korkuyordum. Kendimi durduramadım ve yatağın bir köşesine kıvrılıp ağlamaya başladım. Acaba Colin şu anda ne yapıyordu? Telefonumu arabada bıraktığımı hatırladım. Tam bir aptaldım. Lou telefonumla Helen' i arayabilir ve onu güvende olduğuma dair ikna edebilirdi. Ama Colin' i inandırabileceğini sanmıyordum. Yani, inandırmamasını umuyordum. Ne de olsa Colin' in beni pek taktığı yoktu.

Çaresizdim. Burada bana ne olacağını bilmiyordum. Bir anda partiyi hatırladım. Orada Lou ile yalnızdık. Ve ben gidip Colin' e kızmıştım. Bir insan ancak bu kadar gerizekalı olabilirdi.

Saati bilmiyordum, ama bana asırlar gibi gelen bir süre sonra, kapı açıldı. İri bir adam içeri girdi. Bu adamı tanımıyordum. O yanıma gelirken ben de yatakta iyice kıvrıldım. Ama bu beni kurtaramazdı. Adam kolumdan tuttuğu gibi beni kaldırdı ve sürüklemeye başladı. Ben de çaresizce yalpalayarak onu takip ediyordum. Bağırarak birkaç koridordan geçtim ve adam beni beyaz bir kapıdan içeriye attı.

Burası tıpkı on yıl önce girdiğim oda gibiydi, belki de o odaydı. Aynı masa, aynı koltuk. Tek fark, karşıdaki diğer koltuk ve koltuğa oturan adamdı. Kapı arkamdan kapanırken ancak kendime gelebilmiştim. Hemen arkama döndüm ve kapıyı yumruklamaya başladım.

" Çıkarın beni buradan!"

Hiç faydası yoktu. Kapıyı açamıyordum.

" Beatrice."

Sesi duyarak arkama baktım. Doktor Dawson içerideydi. Kaçmaya çalışmanın bana bir faydası olmazdı, ben de doktora yaklaştım.

" Lou bile seni inandıramadığına göre yapacak başka bir şeyimiz yok." dedi. " Zor kullanmak zorundayız."

" Önce beni iyi insanlar olduğunuz konusunda kandırdınız, şimdi de zor kullanmaktan bahsediyorsunuz."

" Seni kaçırmaya çalıştığımız, ama başarısız olduğumuz zamanı hatırlıyor musun? İşte o zaman, seni eğittiğimizde bizden kolaylıkla kaçabileceğini fark ettik. Bunu önlemek için bize güvenmeni sağlamalıydık. Louisa' yı da bunun için görevlendirmiştik, ve gayet de iyiydi."

" Ama ben o adamları görünce-"

" Neler olduğunu anladın. Yöntem işe yaramadı anlayacağın. Kaçmaman için zor kullanmak zorundayız."

Heyecanlanmaya başlamıştım.

" Lou' nun dedikleri..."

" Yalanlardan ibaretti. Anladığına sevindim aslında, senin yanında gerçekleri çok da saklayamazdık. Şimdi, gel otur."

" Oturmazsam?"

" Oturturuz. Unutma, ben istemediğim sürece, buradan çıkamazsın."

İnkar edemezdim. Ben ne güçlü, ne de becerikliydim. Kaçamazdım. Yavaşça koltuğa oturdum. Yandaki adam hiç ses çıkarmıyordu.

" Bana ne yapacaksınız?"

" Seni eğiteceğiz. Belli değil miydi?"

" Ben zaten eğitiliyordum."

" Bir amatör ile eğitilmekle bir doktor ile eğitilmek arasında büyük fark var. Biz burada, ödül- ceza yöntemine başvuruyoruz. Eğer dediklerimi yapabilirsen ne mutlu sana. Yapamazsan, ceza alırsın. Yıllardır bu böyle."

" Ceza ne peki?"

" Umarım görmek zorunda kalmazsın."

Yutkundum. Etrafıma baktım. Gerçekten de hiçbir çıkış yolu yoktu.

Şimdi Beatrice, başına şu kabloları takacağım ve söylediklerimi gerçekten yapıp yapamadığını anlayacağım. Rahat ol."

Başımın bazı bölgelerine ucu yapışkan kabloları yerleştirdi. Kabloların ucu elindeki bir makinaya bağlıydı. Terlemeye başlamıştım. Koltukta arkama yaslandım. En kötü ne olabilirdi ki?

" Karşındaki adamın da güçleri var. Ona her gün ilaç veriyoruz. Lou ve Colin' den daha güçlü. Senden istediğim şey çok basit. Onun ne düşündüğünü söyle."

Onun düşüncelerini rahatkıkla duyabiliyordum. Benden niye böyle bir şey istemişti ki?

" Bir... Futbol maçını düşünüyor. Tuttuğu yakım yenilmiş, ve o üzgün."

Doktor adama baktı, hemen ardından da makineye.

" Aferin. Ben dur diyene kadar söylemeye devam et."

" O... Şimdi oğlunu düşünüyor. Oğlu ona yalan söylüyormuş. Şey..."

Gözlerimi kıstım. Adam beni engelliyordu.Colin' in engelinden çok daha güçlü bir engeldi bu.

" Devam et."

" O..."

""...""

Uzun süre sonra, yine o sesi duyuyordum. Başarısız olmuştum.

" Ah! Yapamıyorum! Kesin şunu..."

Doktor adama eliyle işaret verdi ve sesler bir anda durdu.

" Yapamadın mı?"

" Engeli çok güçlü."

" Öyleyse üzgünüm."

Koltuktaki kemerleri eline aldı ve ellerimi, ayaklarımı, kollarımı, kısacası her yerimi bağladı. Koltuğa yapışmıştım. Ceza ne olabilirdi ki?

" Sana bir iğne yapacağım. Bu iğne çektiğin acıyı arttıracak. Her cezanda dozu arttıracağım. Yani acı çekmemek tamamen senin elinde."

Göz açıp kapayıncaya kadar eline bir iğne aldı ve boynumun sağ tarafına batırdı. Canım yanmıştı. İlk defa boynumdan iğne oluyordum.

" İki dakika genelde yeter."

Bir anda başımda keskin bir ağrı başladı. Yanımdaki adam yapıyordu. İlacın etkisiyle saniyeler içinde acı arttı. Bağırmaya başladım. Çok kötüydü. Her tarafım kasılmıştı. Hareket etmeye çalışıyordum, ama kemerler beni tutuyordu. Çığlık çığlığaydım. Canım çok acıyordu.

Sonunda iki dakika bitti. Ağrı yavaşça geçerken ben hala bağırıyordum. Bir de dozu arttıracak mıydı? Bu kabus gibiydi.

" Şimdi." dedi Doktor Dawson. " Tekrar dene."

NE DÜŞÜNÜYORSUN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin