Nasıl, Nasıl, Nasıl...

59 12 2
                                    

COLIN

Gözlerini hafifçe araladı. Çok uykusu vardı, ama bir şey onu kalkmaya zorluyordu. Ama ne? Hatırlamak için hafızasını deştikten sonra, gece olanları hatırlamayı başardı.

Beatrice gitmişti.

Hemen kendini zorlayarak doğruldu. Tom uyuyordu. Normalde hiç uyumazken böyle önemli bir zamanda nasıl uyuyabilmişti? Gece Tom' u uyandırabilseydi Beatrice şimdi burada olacaktı.

" Tom, Tom! Uyan çabuk!"

Tom bir anda yerinden fırlarken o da ayağa kalktı.

" Ne var be?"

" Beatrice yok. Gece gitti."

Tom bir iki saniye duyduklarını idrak etmeye çalışmış, sonra Colin gibi, o da havaya fırlamıştı.

" Ne diyorsun sen?"

" Gece uyandığımda hazırlanmış dışarı çıkıyordu. Onu durdurmak istedim ama beni kontrol etti." Colin özellikle romantik bölümleri aradan çıkarmıştı.

" Nereye gittiğini söyledi mi?"

" Ölümüne gittiğini söyledi."

Tom gözlerini kapattı ve birkaç saniye düşündü. Ardından gözleri dehşetle açıldı.

" Onu duyamıyorum." dedi. Colin bunun anlamını gayet iyi biliyordu.

" Bu- Bu olamaz."

" Duyamıyorum işte!"

" Bir sebebi olmalı! Dawson onu neden öldürsün ki? Yani-"

" Evet! Michael!"

Tom yine gözlerini kapattı. Dawson ' dan bilgi almaya çalışacaktı.

" Ne olmuş?" dedi Colin. " Ö- Ölmüş mü?"

" Hayır."

Colin rahat bir nefes aldı. Eğer Beatrice ölmüş olsaydı şuracıkta kendi canına kıyardı.

" Daha da kötüsü."

" Ne? Ölümden daha kötü ne olabilir ki?"

" Adams' ın yanında."

İşte bu kötüydü. Ama ölüm kadar da değil.

" Onu kurtarabiliriz."

" Onu kurtaramayız. Orada kendi isteğiyle kalıyor."

" Nasıl yani?"

" Helen ve Sam' i kaçırmışlar. Öldürmekle tehdit ediyorlar."

" Onlar da kim?"

" Beatrice' in üvey anne ve babası."

" İyi de, Beatrice' i unutmamışlar mıydı?"

" Evet, ama Beatrice onları unutmadı mankafa."

Yine de ölmüş olmasından daha iyiydi. Colin' in kalbine iniyordu az daha.

" Bunun için mi düşüncelerini okuyamıyorsun?"

" Evet. Tutuldukları yer çok özel."

" Ben kaçmadan önce beni oraya göndereceklerdi. Eminim berbat bir yerdir."

" Aslında hiç görmedim ama, harika bir yer olduğunu biliyorum. Lüks hapishaneler gibi."

" Hapishane hapishanedir, değil mi?"

" Oraya gitsen ayrılmak istemezdin ama. Sana görev vermek istemedikleri zamanlarda sürekli eğlenip kendini geliştiriyorsun. Orada sadece güçsüzler acı çeker, ki Beatrice de gayet güçlü. Oranın cazibesine karşı gelemezse, hiç ayrılmak istemez."

" Cazibesi derken?"

" Beatrice çok güçlü olmasına rağmen hayatı boyunca ezilmiş. Şimdi orada herkesin güçleri var ve onlara kim olduğunu göstermek, ezilmemek için hırslanacağına eminim. Sırf güçlü olduğunu göstermek için birilerine zarar verebilir."

" Beatrice mi? Sanmam."

" Sen sanmamaya devem et."

Colin Beatrice' i insanlara zarar verirken hayal edemiyordu. Onu neredeyse hiç hatırlamamasına rağmen, kalbinin bir köşesinde, Beatrice' in nasıl biri olduğunu biliyordu. Hepsinden önce de, temiz bir kalbi olduğuna inanıyordu. Öyle kalmasını umdu.

" Peki... Onu nasıl kurtaracağız?"

" Dediğimi anlamadın mı? Binanın yerini bile bilmiyorken onu nasıl kurtarabiliriz?"

" Yerini kolayca öğrenebilirsin! Kimsenin ruhu bile duymaz. Ayrıca, Beatrice ile birlikte ailesini de kurtarırsak hiçbir sorun kalmaz, değil mi?"

" Oradakilerin hiçbirini tanımıyorum. Daha önce ne gördüm, ne de seslerini duydum. Ayrıca senin güçlerin bile yok! Tek başıma orada ne yapabilirim sence, ha?"

" Senin çok güçlü olduğunu sanıyordum."

" Güçlüyüm. Ama orası askeri bir bina. Her yerde silahlı adamlar var. Görmediğim biri arkamdan ateş ederse ne halt yiyeceğim söyler misin?"

" Denemeye değmez mi? Yalvarırım. Beatrice' i orada bırakamayız."

Colin ağlamaklı olmuştu. Özellikle dün yaşananlardan sonra, Beatrice' i bırakmak yapacağı son şey olurdu. Tom istemese bile, oraya gidecek, ve şansını deneyecekti.

" Onu bırakamayacağımızı biliyorum." dedi Tom. " İşte bunun için, ben de kendi lafımı dinlemeyeceğim."

Colin şaşkınlıkla Tom' a baktı. " Yani..." dedi.

" Evet. Onu kurtaracağız. Ama nasıl, nasıl, nasıl..."

NE DÜŞÜNÜYORSUN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin