Cezadan dönerken

416 24 1
                                    

Bay Leen' den nefret ediyorum. Bay Leen' den nefret ediyorum. Offf... Bir buçuk saat cezaya kalmak zorundaydım ve burası çok sıkıcıydı. Yanımdakiler büyük sınıflardandı ve tanıdığım kişiler de değillerdi. Kısacası, mahvolmuştum.

Kasvetli sınıfta duvardaki saate bakarak yirmi dakika oyalanmıştım ki, arkamdaki uzun saçlı çocuk omzuma dokunarak " Ne o?" dedi. " Hayatında ilk defa mı saat görüyorsun?"

" Peki ya sen? Hayatında ilk defa mı saate bakan birisini görüyorsun?"

" İlk defa senin kadar ucubesini gördüğüm kesin..."

Önüne dön Beatrice. Onu kendi haline bırak. Önüne dön... Tamam, daha fazla dayanamayacağım.

" Kendine aynada bir kez bile bakarsan görürsün asıl ucube kimmiş. Ayrıca bunu yapmanı cidden öneririm, bu halinle maymuna benziyorsun çünkü. Ben olsam etrafımdaki insanların ne yaptığını izlemeyı bırakır, gidip bir saçımı tarardım!"

Oh. diyecek bir şey bırakmadım.

Bir anda cezaya kalmak çok eğlenceli gözükmeye başlamıştı. Bir buçuk saat herkesin şaşkın bakışları arasında çabucak bitti ve eve dönmek üzere okulun bahçesindeki bisiklet park etme yerine gittim.

Bisiklet yoktu.

Harika.

Kilitlemeyi mi unutmuştum? Yoksa çok kolay bir şifre mi koymuştum? Yoksa bu okul becerikli hırsızlarla mı doluydu? Of. İşte bu, asıl cezaydı.

Hayata meydan okursanız, o da sizin canınıza okur.

Hava yeni karardığı halde etrafta kimse göremeyince boş yere telaşlanmıştım. Caddelerde bir tek ben varmışım gibiydi. Evin karşı sokağındaydım ki, bir şey hissettim. Garip, anlatılması zor bir histi, ama beni korkutacak kadar da güçlüydü.

" Beatrice..."

Aniden arkamı döndüm, fakat orada kimse yoktu. Demek ki saklanıyordu.

" Neredeysen ortaya çık, beni takip ettiğini biliyorum."

" Beatrice... Beni duyuyorsan... Eğer hala duyabiliyorsan... Her şey yarın başlayacak. Dikkatli olmalısın..."

Neredeydi bu adam? Korkmaya başlamıştım. Normal anlamda duymayı kastetmediği kesindi. Güçlerimden haberi vardı.

" Kimsin sen? Beni nereden tanıyorsun? Çık ortaya da konuşalım!"

" Duyuyorsun... Beatrice, kaç. Hemen. ŞİMDİ!"

Daha fazla duymama gerek yoktu. O kurkuyla dünyanın diğer ucuna bile koşabilirdim.

Nefes nefeseydim. Evi görünce daha da hızlandım ve kapıya ulaşıp zili çaldım. Heyecandan bu yetmeyince kapıyı yumruklamaya başladığımı fark etmem çok uzun sürmedi. Zaten o sırada da Sam kapıyı açmıştı. Onu bir köşeye iterek içeri girdim.

" Hey, neler oluyor?"

" Yok... Yok bir şey. Yolda, birinin beni, şey, takip ettiğini sandım."

" İyice paranoyaklaştın sen de. Bisikletle gitmiyor muydun?"

" Bisiklet mi? Ha. Şey, daha sonra anlatsam?"

" Sen baya korkmuşsun belli. Seni ilk defa böyle görüyorum..."

Sam kafasını sallayarak salona giderken ben de hemen yukarı, odama çıktım. Kapımı arkamdan kilitledikten ve kilidi açabildiğimden emin olduktan sonra, çantamı ve ceketimi yere atarak yatağıma uzandım.

Neler oluyordu? O adam da kimdi? Beni nereden tanıyordu ve neden kaçmamı söyledi? Aklımda çok fazla soru vardı. Hiçbirinin cevabını da bilmiyordum. Öğrenmek için aklını okuyabileceğim biri de yoktu.

Yarının özelliği neydi? Sanki bir şeyler aklıma geliyordu ama...

Tabi.

Doğumgünüm.

Böyle bir günü olsa olsa ben unutabilirdim zaten. İyi de on yedinci yaşıma girince ne olacaktı? Genelde her şey on sekiz veya on altıda olurdu, ama hiç on yedi duymamıştım. Her ne olacaksa, güçlerimle ilgiliydi. Yoksa, güçlerim... Hayır... Güçlerimi kaybedemezdim. On yedi yıl boyunca bendelerdi, onlardan bu kadar kolay vaz geçemezdim.

En iyisi bekleyip görmekti.

Ve, belki de biraz araştırma yapmak.

Saat 11.59 olunca bilgisayarı kapadım. Telepati hakkında daha önce hiç araştırma yapmamıştım. İyi ki de yapmamışım. Karşıma çıkan saçma sapan alet edevatlarla telepati hakkındaki gereksiz bilgiler boşu boşuna zamanımı almıştı. Ama gerçeği öğrenmeme bir dakikadan az bir süre kalmıştı, araştırmaya gerek yoktu.

5, 4, 3, 2, 1...

Hiçbir şey olmamıştı. Evet, bekleme de boşunaydı. Niye o kadar zahmete girdiğimi baştan anlayamamıştım zaten. Güçlerimi kontrol etmek için odamın kapısını açtım. İşte, Helen yine uykusunda kirli bulaşıklar hakkında düşünüyordu. Sam' ın aklı ise işteydi. Rahatlayarak yatağıma yattım.

Ertesi gün kalktığımda yine, her şey normaldi. Bu sefer bisikletim olmadığından İki tekerlekli kaykayımla okula gittim. Yürüsem daha hızlı giderdim ama okula bir araçla gitmek bana zevk veriyordu.

Bu sefer kaykayımı yanımda sınıfa götüreceğim diye düşünürken, sanırım günün ilk garip olayını yaşadım.

Benim gibi biri için çok da garip değildi aslında.

Çarptım.

Garip olan yanı, okulda o kadar kız ve tipsiz erkek varken, daha önce hiç görmediğim ama bir daha da unutamayacağım kadar yakışıklı birine çarpmış ve onunla birlikte yere yığılmış olmamdı.

" Hey, dikkat etsene biraz!"

" Asıl sen dikkat et! önüme yürüdün."

" Her neyse... İyi misin?"

" Yerden kalkabilirsem iyi olacağım."

İlk başta o kalktı ve bana elini uzattı. Elini tutarken kendimde bir gariplik hissettim, ama şu anda yaşanan olay karşısında lafı edilemeyecek kadar önemsizdi.

" Özür dilerim." dedim ellerimle kıyafetimi temizlerken.

" Sorun değil."

" Seni, buralarda hiç görmemiştim. Yeni mi kayıt oldun?"

" Neden soruyorsun?"

" Şey... Sınıfıni bulmanda yardımcı falan olurum..."

" Evet, yeni kaydoldum. 3. sınıftayım."

" İsmin?"

" Beni sınıfıma götürmek için ismime ihtiyacın var mı?"

Herkesin bir kusuru olur. Bu da inatçı çıkmıştı. Ama ismini öğrenmem için onu konuşturmama gerek yoktu.

" ..."

Duyamıyordum. hiçbir şey duyamıyordum. Kendimi zorladığımda etrafımdakilerin düşüncelerini duyabilmiştim, ama onunki yoktu. Bir anda kafamda keskin bir ses yankılanmaya başladı. O kadar yüksekti ki kendimi durduramadım ve kulaklarımı kapatıp çığlık atmaya başladım.

Neler oluyordu?

NE DÜŞÜNÜYORSUN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin