Hayatımı Kurtardım

227 25 0
                                    

İki saattir çalışıyordum. Colin ve Harwey' nin saçma saçma anılarının içinde kaybolmuş gibiydim, ve çok yorulmuştum. Bir kez anıdan çıkmaya yaklaştığında engellemek çok zor oluyordu, bütün gücümü kullanmam gerekiyordu. Şu ana kadar en fazla yedi dakika yapabilmiştim.

" Olmuyor Beatrice! Yapamıyorsun! Aslında kendine inanasan bunun yapabileceklerinin yanında hiçbir şey olduğunu anlayacaksın. Ama kendine kısıtlama koyuyorsun. Gerçekten istemelisin. Düşüncelerine, aynı zamanda kalbinle."

" Ama yoruldum! Çok zor!"

Colin başını önüne eğdi. Hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Üzülmüştü.

" Gerçekten deniyorum Colin. Özür dilerim, ama belki de sandığınız kadar güçlü değilimdir."

Bunu söyledikten sonra ayağa kalktım. Başım dönüyordu, ama dayanmaya çalışarak kapıya gittim. Colin ve Harwey' nin yüzlerine bakmadan kapıyı açıp dışarı çıktım. Ana yolun kenarından yürümeye başladım.

Onları hayal kırıklığına uğratmak istemiyordum, ama son zamanlarda olanlar sanki beni eziyorlardı. Bazen nefes almakta bile zorlandığımı hissediyordum. Bu kadar yeniliğe hazır değildim. Colin haklıydı, hazmedememiştim. Normal halime dönmek istiyordum.

Tam bir taksi tutmuşken telefonumun çalmasıyla irkildim. Hemen taksiciye gideceğim yeri söyledim ve telefona baktım. Arayan Zoe' ydi.

" Neredesin Beatrice?"

" Şey... Eve gidiyordum."

" Ah... Unuttun değil mi?"

" Neden bahsediyorsun?"

" Sinema gecesinden tabii ki! Unuttuğuna inanamıyorum, daha bu sabah söyledim ya!"

" Ben, çok özür dilerim."

" Senin için harçlığımla üç tane film aldım!"

" Bak, hemen oraya geliyorum tamam mı? Üzülme. Eve uğrayıp eşyalarımı alacağım, ve bütün gece aldığın filmleri izleyeceğiz."

Karar vermiştim. Gerçekten de biraz eğlenmeye ihtiyacım vardı. Güçlerimi, Colin' i, Harwey' i ve tüm bu olanları düşünmeyeceğim bir geceye.

" Güzel o zaman. Ben markete gıdeyim ve cips falan alayım."

" Sen evde kal, ben alırım. Yarım saate oradayım, tamam mı?"

Eve gidip Helen' den izin aldıktan sonra bir çantaya pijamalarımı ve yarın okula giderken giyeceklerimi koydum ve bisikletimle yola çıktım. Karanlık çökmüştü. Unutmadan bizim evden üç sokak ileride bulunan markete girdim ve sepetime abur cubur ne varsa doldurdum.

Tam kasaya gelmiştim kibir bağırma sesiyle sepeti elimden düşürdüm. Elinde tabanca olan maskeli üç adam, marketin kapısından girmişti.

" Eller yukarı! Bu bir soygundur!"

İnanamıyordum. başıma gelmeyen bir bu kalmıştı. Hemen korkuyla ellerimi kaldırdım. Benimle birlikte kasiyer ve orada bulunan beş altı müşteri daha ellerini kaldırmıştı.

" Hepiniz, dizlerinizin üstüne çökün. Hemen!"

Kasanın hemen yanında olduğum için hırsızlar benim ve kasiyerin yanına geldiler. Adamlardan birinin silahı hemen burnumun dibindeydi.

" Hey sen, kasayı aç ve paraları buraya doldur. Yoksa sen gözünü bile kırpmadan beynini kurşuna boğarım."

Bunlar market soyan biri için biraz abartılı değil miydi? Adamın sarhoş olduğu hissine kapılmıştım. Dizlerimin üstünde adama biraz yaklaştım. Alkol kokuyordu.

Elinde silah olan bir sarhoş.

Harika.

Tam korkuyla geri çekiliyordum ki telefonumun çalmasıyla küçük bir çığlık attım. Kasiyer paraları doldururken herkes bana bakıyordu. Telefonu elime aldım. Arayan Zoe' ydi.

" Şunu susturacak mısın yoksa ben mi susturayım?"

" Cevap vermezsem yine arayacağına eminim."

" Kapat şunu dedim!"

" Ama yine arayacak-"

Tam o sırada sarhoş adam tavana bir el ateş attı. Tabi ben de bir çığlık atıp telefonu elimin tek hamlesiyle kapattım. Sakin olmaya çalışıyordum. Ama hiç de sakin değildim.

Bir dakika bile geçmeden, Zoe tekrar aradı. Adamların sabrı taşmış gibiydi. Sarhoş olan adam bir anda setçe kolumu yakaladı. Canım yanıyordu. Daha da kötüsü, gözlerim kararmaya başlamıştı bile.

Küçücük bir evin küçücük salonundaydım. Her taraf tozluydu, ve odada iki kişi vardı. Birinin Paul olduğunu görünce donakaldım. Zoe' nin dedikleri doğruydu. Paul' un babası gerçekten de hırsızdı.

" Yeter baba. Her gün içiyorsun."

" Ne yapıp yapmayacağımı sana soracak değilim. Kendi işine bak."

" Ama baba-"

" Kes!"

Geri dönmüştüm. Paul' un babası elimi sıkıyor ve canımı yakıyordu. Bir taraftan da bir şeyler geveliyordu. O anki şaşkınlıkla " Bay Leigh!" diye bağırdım.

" Ne? Beni nasıl tanıdın?!"

" Ben-"

Bu sefer de omuzlarımdan tutup beni sarsmaya başladı. Üstelik bir elinde silah vardı. Korkudan ölecektim. Sonunda beni bıraktığında nefes alabildim.

" Ben, Paul' un bir arkadaşıyım. Bay Leigh, Paul sizi çok seviyor. Ve sizin için çok üzülüyor. Ona bu kötülüğü yapmayın. Eğer siz böyle yaşamaya devam edrseniz o yaşayamaz. Lütfen."

Neredeyse ağlayacaktım. Ama çabalarımın sonuç getirdiği söylememezdi.

" Onunla ne yapacağız? Kim olduğumu biliyor. Beni ihbar edebilir."

" Bitir işini hemen. Buradan gitmemiz gerek!"

Yoo. Hayır. Eyvahlar olsun. Çenemi kapatmayı bir türlü beceremiyordum.

""Katil olmak istemiyorum.""

" Evet! Katil olmak istemezsiniz değil mi? Yalvarırım. Kimseye söylemem. Ağzımı bile açmam. Ayrıca, artık kim olduğunuzu buradaki herkes biliyor. Ne yapacaksınız, hepsini öldürecek misiniz?"

" Kız haklı. Hepsinin işini bitirelim."

Konuştukça batıyordum. Şimdi herkesi tehlikeye atmıştım.

" Hayır! Demek istediğim bu değildi!"

Tam o sırada Adamlardan biri başıma silahı dayadı. Ağlamaya başlamıştım.

"" Bay Leigh, bunu yapmasına izin vermeyin. Parayı alıp gidin buradan. Lütfen. Lütfen.""

İçimden kaç kez lütfen dediğimi hatırlamıyordum, ama bir süre sonra mucizevi bir şekilde, işe yaramıştı.

" Hey, onu öldürme. Parayı da alıp buradan gidelim."

" Adını biliyor."

" Hadi gidelim buradan!"

" Ağır ol dostum! Peki, gidiyoruz..."

Bunu nasıl yaptığım hakkında en ufak fikrim yoktu, ama tesadüf olabileceği ihtimaliyle tekrar denemeliydim.

"" Şimdi düşündüm de, parayı da bırakın. Hepinize söylüyorum. Lütfen?""

İşe yaramamıştı. Tabii. Aynı günde iki tane mucize bana fazlaydı. Yine de, hayatımı kurtarmıştım. Güçlerim, hayatımı kurtarmıştı.

Medya: Beatrice

NE DÜŞÜNÜYORSUN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin