Unutamıyorum

131 16 2
                                    

" Aferin sana. Çok iyiydi."

Pencereden sokaktaki adama baktım. Gerçekten de şarkı söylüyordu. Daha fazla rezil olmaması için ona durmasını söyledim- Tabi ki güçlerimle- ve o da durdu. Onun hemen yanındaki adam da dans ediyordu. Tahmin edebileceğiniz gibi, bugün birkaç kişiyi aynı anda kontrol altına alıp başka şeyler yaptırtmayı denemiştim. Ve beşinci kere, başarmıştım.

" Biraz daha çalışırsan orkestra şefi olabilirsin."

Sırıttım. Orkestra şefi olmam için ille de mucizevi güçlere sahip olmak gerekmezdi.

İki hafta olmuştu. Tom' a insanlara zarar vermek istemediğimi sonunda anlatabilmiştim. Artık beni tehdit etmiyordu. Aslında baya iyi anlaşıyor gibiydik. Karavan, gerçekten de evim olmuştu. Tom da, ev arkadaşım. Bir ev arkadaşına göre biraz yaşlıydı, ama kesinlikle iyi bir arkadaştı.

" Bugünlük bu kadar yeter sanırım." dedi. Rahatlamıştım. Bazen tüm gün çalıştığımız bile oluyordu.

" Herhangi bir isteğin?"

" Belki, biraz dışarı çıkabiliriz. Kar çok güzel yağıyor hem."

" İyi, sen çık."

Duraksadım.

" Sen... Gelmiyor musun?"

" Kendi başının çaresine bakabilirsin, değil mi? Ama amacın erkekleri sürekli peşinden koşturmaksa..."

" Nereden çıkarıyorsun böyle saçmalıkları?"

" Bilmem? Benden önce de Colin vardı yani."

Başımı eğdim. Colin' i aklımdan çıkaramıyordum. Ne aklımdan, ne de kalbimden.

" Şu an ne yapıyor?" diye sordum. Bu geçtiğimiz iki hafta boyunca sık sık sorduğum bir soruydu.

" Artık kendin bakmaya ne dersin? Senin için casusluk yapıyorum resmen."

" Ondan çekindiğimi biliyorsun, lütfen!"

Tom ofladı. Ama benim isteğime karşı gelemeyeceğini biliyordum.

" Şu an... Uyuyor."

" Ne? Saat öğleni geçti, ve hala uyuyor mu?"

" Evet, uyuyor. Yapacak bir şeyi yok zaten. Sen gittikten sonra..."

Onu çok özlüyordum. Her an yanında olmak, onu sevdiğimi söylemek istiyordum. Evet, onu sevdiğimi söylemek. Görüyorsunuz ya, bir şeye verdiğimiz değer ancak o şeyi kaybedince anlaşılıyor.

" O gün Berham' da, Zoe istedi diye onu kontrolüm altına alıp benim hakkımda ne hissettiğini söylemesini istemiştim. Ve o-"

" Seni öpmüştü. Yüzüncü defa, biliyorum. Anlatıp duruyorsun."

" Benim için çok değerli bir anı!"

" Sen çıkmıyor muydun?"

Kollarımı göğsümde birleştirip huysuz bir çocuk gibi somurttum. Tom da Colin gibiydi. Bazen anlayışlı, bazen anlayışsız.

" Neyse." dedim küsmüşcesine. " Çıkıyordum ben zaten."

Atkımı boynuma sarıp karavanın arka kapısından çıktım. Hava serindi. Parkta karavanı park ettiğimiz yerden çıktım ve sokağa girdim. Yerler ince bir kar tabakasıyla örtülüydü. Etrafı böyle beyaz görmek çok güzeldi. Sanki yıllardır kar görmemiş gibiydim. Neredeyse boş sokaklarda dakikalarca yürüdüm. Etrafımdaki genç kız ve erkekleri bir arada görünce Colin' i düşünüyor ve üzülüyordum. Her şeyi mahvetmemiş olmasaydım şu anda onunla olabilirdim.

Sesini duymayı gerçekten de istiyordum. Ama aynı zamanda sesini duymaktan korkuyordum. Beni fark ederse ne düşüneceğinden, fark etmese bile benim hakkımda ne düşündüğünden... İşte, korktuğum şey buydu. En son gördügümde benden nefret ediyordu, ki haklıydı da. Şimdi onun düşüncelerini okusam ne fark edecekti ki? Beni düşünmüyordu.

" Hep böyle karamsar mı kalacaksın?"

Tom' un sıcak sesini duyar duymaz arkama döndüm. Montunu giymiş, yanıma geliyordu. Evet, dercesine bir bakış attım.

" Hani gelmiyordun?"

" Kalbi kırık bir kızı yalnız başına bırakmak istemedim."

Gülümsedi. Gerçekten de içimi ısıtıyordu. Yan yana yürümeye başladık. Ellerim ceketimin ceplerimdeydi.

" Anlat bakalım."

" Ne anlatayım?"

" Colin ile geçirdiğin anları. Gerçekten de bu gibi anlar, unutulmamalı."

Ve anlatmaya başladım. Hepsini daha önce onlarca kez anlatmış olduğumu biliyordum, sabah kahvaltısında, çalışırken, öğlen yemeğinde, dinlenirken, akşam yemeğinde, uyumadan önce hatta ve hatta uyurken. Ama beni dinliyordu. Bana önem veriyordu. Anılarıma. Bunun için ben de ona önem veriyordum. Bana bir baba gibi sahip çıkıyordu. Öğütler veriyor, beni eğlendiriyordu. Gülümsememi sağlıyordu. Asıl önemli olan da bu değil miydi zaten?

" Onu kaybetmek istemiyorum Tom." dedim. Neredeyse ağlıyordum.

" Biliyorum. Ama bunu söylemek için biraz geç kaldın sanki."

Başımı eğdim. Gerçekten de geç kalmıştım.

" İstersen onunla hala iletişim kurabileceğini biliyorsun."

" Yapamam."

" Peki o zaman, daha fazla ısrar etmeyeceğim."

Yutkundum. Birlikte baya yürümüştük. Geri dönme sırasıydı. İçimden bir ses Colin' in düşüncelerini okumamı söylese bile, buna asla cesaret edemezdim.

Bütün günü boş geçirmiştim. Yatarak, Tom ile tartışarak ve yemek yiyerek. Tom depresyonda olduğumu düşünüyordu, ama benim tek sorunum Colin' di. Belki de gerçekten depresyona girmiştim.

Akşam yemeğini yer yemez yattım. Tom şoför koltuğuna oturmuş kitap okuyordu. Parkta neredeyse hiç kimse yoktu. Gözlerimi kapattım ve Colin' i düşündüm. Beni öptüğü anı düşündüm. Keşke yanımda olsaydı. Tom' un dediği gibi, onunla tekrar tanışabilir ve belki de iyi bir başlangıç yapabilirdim. Yatakta sağa sola dönüp durmama rağmen uyuyyamıyordum. Canım yanıyordu. Colin olmadan geçen her saniyede  kendimden daha çok nefret ediyordum. Acaba şu an ne yapıyordu? Ne düşünüyordu?

Bunu bilmenin tek yolu vardı.

Dayanamamıştım. Onu görmeden geçen saniyeler benim için ızdırap demekti. Ama en azından, sesini duyabilirdim. Artık nerede olursa olsun insanların düşüncelerini okumak hiç zor gelmiyordu. Zaten yarısı kendi başıma, yarısı Tom' un yardımıyla olmak üzere kendimi gizlemeyi de öğrenmiştim. Gözlerimi kapattım, ve dinlemeye başladım. Çok heyecanlanmıştım.

*****************************

" Tom!"

" Ne var?"

" Tom, Colin' in düşüncelerini okuyamıyorum!"

" Nasıl yani?"

" Hiç ses gelmiyor!"

Medya: Tom' un karavanı (Temsili)

NE DÜŞÜNÜYORSUN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin