İki Dakika

148 15 3
                                    

BEATRICE

Olmuyordu işte, yapamıyordum. Ağlıyor ve bağırıyordum. Canım çok yanıyordu.

Otuz yedinci iki dakikam dolmuştu. İğnenin etkisi ise hala devam ediyordu.

" Tekrar."

" Lütfen... Dayanamıyorum..."

" Tekrar dedim."

Bu sefer tüm gücüyle denedim. Ne kadarı kaldıya artık. Bu işkence biraz daha devam ederse ölecektim.

Düşüncelerini engellemeyi nasıl başarıyordu? Colin bu kadar güçlü değildi. Onun engelini kolayca aşabilirdim. Ama bu adam... Çok zordu. Öte yandan, bu iş artık ölüm kalım meselesi olmaya başlamıştı.

Vücudum koltuğa bağlıydı. Başımı zorla kaldırdım ve adamın gözlerine baktım. Tüm gücüyle beni engelliyordu. Ondan daha güçlü olduğumu göstermeliydim. Dişlerimi sıktım. Duyduğum ses çok kötüydü, ama baş ağrısından kötü olamazdı. Hayatımda hiç olmadığım kadar sinirliydim. Gücümü adama yoğunlaştırdım. Hepsini. Ne kadar güçlü olduğumu hissetmiştim. İki saattir kırmaya çalıştığım o engeli kırmak şimdi hiç olmadığı kadar kolay geliyordu.

" Başardım!"

Ne düşündüğünü söylememe gerek kalmamıştı, adam bağırmaya başlamıştı bile. Elleriyle başını tutuyordu. Her ne yapıyorsam, yapmayı bıraktım.

" Bir saat kadar dinlen, sonra yine başlayacağız."

" Ne? Lütfen... Bana bunu yapma. Çok yoruldum. Yalvarırım."

" Yarım saat."

Neden bahsediyordu bu adam? Ölmek üzereydim! Canım o kadar yanıyordu ki! Bu sefer ne yaptıracaktı acaba?

Odaya bir tane adam geldi. Elinde bir bardak su vardı. Suyu bana içirirken ne kadar yorgun düştüğümü fark ettim.

" Bu da ödülündü." dedi Dawson. Ona sinirle baktım.

Ne yaptırırsa yaptırsın, onu yenebileceğimi fark ettim. Ben ondan da güçlüydüm. Adama yaptığım şeyi ona da yapabilirdim. Ama ne işe yarardı? Onun canını acıtırdım, evet. Ama onu etkisiz hale getiremezdim. Bunu yapabilecek kadar acımasız değildim. Ayrıca bu labaratuvarda çok kişi vardı. Hepsini yenmem imkansızdı.

Dawson ve diğer adam beni yalnız bıraktılar. Yarım saatimin değerini bilmeliydim. Gözlerimi kapattım ve bedenimi rahat bıraktım.

Colin burada olduğumu biliyor muydu acaba? Beni merak ediyor muydu? Onu düşünmeyi bırakamıyordum. Lou ona bir şey yapmış olabilir miydi? Hala beni arıyor muydu?

Beni seviyor muydu?

Bilmiyordum. Burada olduğum sürece hiçbir şey bilmeyecektim. Mahvolmuştum.

Yarım saat göz açıp kapayıncaya kadar geçmişti. Dawson başka bir adamla yanıma geldiğinde her tarafım ağrıyordu.

" Umarım dinlenmişsindir, bugün seninle çok işimiz var."

Yeni gelen adam eski adamın yerine geçti. Dawson ise benim yanıma. Başa dönmüştük. Bense iki saat önce olduğum gibi enerjik değildim. Her yerimden terler akıyordu ve parmağımı bile zor oynatıyordum.

" Karşındaki adamın anılarına girmeye çalış. Dokunmadan."

Bu kadarını asla yapamazdım. Resmen beni öldürmeye çalışıyordu.

" Ama... Dokunmadan nasıl yapacağım?"

" Deneyerek. Başla."

Yine ağlamaya başlamıştım. Şu aralar gözlerim hiç kuru kalmıyordu.

" Lütfen... Daha önce hiç kendimi bu kadar zorlamamıştım. Yalvarırım."

" Başla dedim sana."

Başka çarem yoktu. Denemezsem burnumdan getirirdi. Gözlerimi kapattım. Rahatlamalıydım.

Tabi ki de yapamamıştım. Bir saatin sonunda canım o kadar çok yanıyordu ki konuşamıyordum. Doktor Dawson' ın emriyle iki adam geldi ve beni o karanlık odaya taşıdılar. Beynim yerinden uçacak gibiydi. Ama kurtulamayacaktım. Yalnız başıma o odada saatlerce ağladım.

Dayanamıyordum.

NE DÜŞÜNÜYORSUN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin