Gittikçe, Daha da Kötü

132 18 2
                                    

5 GÜN SONRA

" Yeter ama!"

" Asıl sana yeter! Git başımdan!"

Bir de gitmemi söylüyordu! Sinirlerim tepemdeydi. Hatta birazdan tepemi de geçecek, havaya fırlayacaklardı.

" Bir karavanda yaşıyoruz şapşal, ne kadar uzağa gidebilirim sence?!"

" Ne kadar uzağa gidersen git, beni ilgilendirmez tamam mı? Sadece, git!"

Öfkeyle yumruklarımı sıkıp bağırdım.

" Aaargh!"

Neden böyle yapmak zorundaydı ki? Sinir sinir sinir! Hışımla ayağa kalktım ve bavulumun yanına gittim. Örgü şapkamı bulmak için bavulun altını üstüne getiriyordum, ve sonunda beremi bulup başıma taktım.

" Nereye gidiyorsun?"

" Dışarı sersem, dışarı!"

Kollarımı göğsümde birleştirip somurtarak yürümeye başladım. Gıcığın tekiydi işte!

Günlerdir ilaç alma isteği gittikçe artmıştı. Karavanı arayıp tarıyor, ilaç bulamayınca bana köpürüyordu. Sinirli olmadığı zamanlar çok nadirdi. Hala çok yürüyemiyordu ama eğer yürüyebilseydi karavandan kaçıp gideceğinden falan korkuyordum. Onu kontrol etmek hala tehlikeliydi.

Tabi Colin' in bu öfkesi en çok bana patlıyordu. Artık Tom' un yatağında yatıyordum, ve her dakika yan yana gibiydik. Bazen çok güzel bir şey olsa da- Mesela Colin uyurken, bana bağıramadığınıda falan-, genellikle berbattı. Acayip stresliydi. Sürekli ilaç ilaç diyerek başımı şişiriyordu. İşin kötüsü, ilacını almadığı için kendini çok bitkin hissediyor ve bu da onu sinirlendiriyordu. Yani bu sinirin çaresi ilaçtı. Gerçekten de bazen deliriyordu. İlacını almak için her şeyi yapabilirdi, çünkü kendinde değildi. Bu da beni çok üzüyordu. Durum gittikçe, daha da kötü oluyordu. Tom bunun normal olduğunu söyleyip duruyor, onu kendi haline bakmamı istiyordu, ama yapamıyordum. O bana ilaç için yalvardıkça kalbim parçalanıyordu, ama ne yaparsın, ölmesini istemiyordum. Artık güclerini de kullanamıyordu. Tabi, iki hafta üst üste ilaç almamıştı. Kısacası hem gergin, hem sinirli, hem gıcık, hem hasta, hem de tatlıydı.

Botlarımı kara batırıp çıkararak Yürürken yüzümün tam ortasına soğuk bir şeyin çarpmasıyla durdum. Biri bana kartopu atmıştı. Yüzümü temizleyip etrafıma bakınca küçük bir kız çocuğunun yanıma geldiğini gördüm. Bana iyice yaklaştı ve yüzüme baktı.

" O yüzündeki benim yüzümden mi oldu?"

Burnumun sağ tarafındaki neredeyse geçmekte olan morarıktan söz ediyordu. Güldüm.

" Hayır. Merak etme, canım acımadı."

" Öyleyse burnuna ne oldu?"

Ne deseydim ki? Kız çok tatlıydı ve onu terslemek istemiyordum. Düşüncelerini okudum.

" Burnumu telefon kulübesine çarptım."

" Gerçekten mi? Ben de tam bunu düşünüyordum! Ne komik olmuştur!"

" Kesinlikle çok komikti, orada olsaydın keşke."

Gülüştük. O sırada kızın annesi geldi ve kısaca bize katılarak vedalaşıp kızıyla birlikte ayrıldı. Çocukları severdim. Onlar da genelde beni severdi.

Kısa bir yürüyüşten sonra karavana döndüm. Kapıyı yavaşça açıp içeriye girdim. Tom zaten sabahtan beri ortalarda yoktu. Colin ise şaşırtıcı bir şekilde, yatağında değildi.

" Colin?"

Beremi çıkarıp masaya fırlatırken lavabodadır herhalde diye düşündüm. Tam o sırada biri beni yakamdan geriye doğru çekti ve Şoför koltuğunun yanındaki koltuğun arka tarafına yapıştırdı. Hala çekmeye devam ediyor, boğazımı sıkıyordu. Yakamı bırakıp koltuktan kalkınca bunu yapanın Colin olduğunu anladım, ve gözlerime inanamadım. Elinde bir bıçak vardı.

NE DÜŞÜNÜYORSUN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin