Nefret Mi, Değil Mi?

106 19 2
                                    

Yolculuk ile geçen bir buçuk saatin ardından, Colin yavaşça uyanmaya başladı. Elim ayağıma dolanmıştı. Acaba beni görünce ne diyecekti? Bize çok sinirlenecek miydi? Yapacağı şey her neyse, tek başıma kaldıramayacağım kesindi.

" Tom? Uyanıyor..."

" Ee?"

" Karavanı kenara çek de yanıma gel!"

Tom oflayıp dediğim gibi yolun kenarında durdu. O sırada Colin gözlerini açmış, şaşkınlıkla ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bir anda gözlerini bana kilitledi. Ne yaparsam en iyi izlenimi bırakırdım? Ona nasıl davranmalıydım? Umursamaz mı, yoksa daha önce onu tanıdığımı gösteren tavırlar mı takınmalıydım? Offf. En iyisi akışına bırakmaktı.

" Günaydın?"

Hala sinirle bana bakıyordu. İşe yaramamıştı anlaşılan. Tam o sırada Tom imdadıma yetişti.

" Merhaba Colin! Seninle tanışmak için sabırsızlanıyordum ben de. Beatrice senden bu kadar bahsedince-"

Öfkeyle Tom' un karnına dirseğimi geçirdim. Düzeltiyorum, imdadıma yetişmemiş, her şeyi berbat etmişti.

" Ben... Neden buradayım?"

Colin' in titrek sesini duydukça daha da hüzünleniyordum. Saçma sapan bir şey söylememek için dudağımı ısırdım. En iyisi konuşma işini Tom' a bırakmaktı.

" Hastasın, ve ben de doktorum."

" Peki... Bu neden burada?"

Eliyle beni gösterdiğini görünce gözlerimi utançla kapadım. Kalbim parçalanıyordu.

" Öncelikle Bu' nun bir adı var. Bir daha böyle bir saygısızlık yaparsan seni karavandan atar, soğuk hava ve yüksek ateşle nasıl baş ediyorsun diye saniye saniye izlerim. İkinci olarak, 'Beatrice ' burada olmasa ölüyordun, onu da söyleyeyim dedim."

Tom' a baktım. Öfkelenmişti. Gülümseyerek elini tuttum. Beni koruması çok güzeldi. Colin' den koruması ise berbat.

" Arkadaşlarıma ne yaptınız?"

" Onlardan izin alıp seni buraya getirdik. Merak etme, bir şeyleri yok. Sense, baya hastasın."

Tom elimi bırakıp şoför koltuğuna geri döndü. Araba tekrar harekete geçince ne yapacağımı bilmez halde masaya tutunarak Colin' e baktım. O da bana bakıyordu, ama nefretle.

" Mukfak dolaplarından birinde ateş ölçer var. Ne durumda olduğunu bilelim."

Bakışlarımı Colin' den ayırıp dolaplara yöneldim. Sonunda ateş ölçeri bulduğumda ise tekrar o yöne bakmak zorundaydım. Colin' in başına doğru eğildim ve ateş ölçeri açtım.

" Bana ver." dedi bir anda. " Ben yaparım."

Şaşkınlıkla ateş ölçeri Colin' in eline tutuşturdum. O da ağzına koyup beklemeye başladı. Üçümüz de çok gergindik. Yerlere yatıp ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.

"" Üzülme. Düzelecektir.""

Tom' un sesini duyunca rahatladım. Onunla konuşmak her zaman iyi gelirdi.

"" Kaçıp gitmeyeceğini nereden biliyoruz?""

"" Evinden uzakta olduğumuzu ve kaçarsa elinde tek kuruş para olmadan bu soğukta öleceğini biliyor. Üstelik ona kötü bir şey yapmadığımızın da farkında.""

Haklıydı. Tek istediğim onun iyileşmesiydi.

" Otuz sekiz buçuk."

Colin' in bıkmış sesini duyunca kendime geldim. Ateş ölçeri Colin' in elinden alarak yerine yerleştirdim ve ıslak bez hazırlamak üzere mutfağa yöneldim. Colin kesin bana tip tip bakıyordu.

Bezi hazırlayıp yavaşça Colin' in alnına yerleştirdim. O sırada gözü hep bendeydi. Kendimi sakinleştirmeye çalışsam da kalp atışlarımı yavaşlatamıyordum. İşim bittikten sonra Tom' un yatağına oturdum ve sadece Colin' i izlemeye başladım. Onu özlemiştim.

" Sean senin yüzünden öldü." dedi. Benimle konuşmak istiyordu, ve ne dediği hiç önemli değildi. Onunla konuşacaktım.

" Evet." dedim. " Hepsi benim yüzümdendi. Bunun için kendimden nefret etmediğim bir tek günüm bile yok. ama öte yandan, Berham' da beni öylece bırakıp gitmeseydin adamları durdurabilirdim."

" Ki bunu yapamamak da senin suçun çünkü gerzekçe bir hata yapıp üç aylık hafızamı silmiştin, hatırlıyorsan."

" Nasıl anladın?" dedim. " Hafızanın silindiğini?"

" İlk başta anlamadım. Biri beni kontrol etti diye düşünüyordum. Sonra sen beni rahatsız ederken motorumu buldum ve nerede olduğumu öğrendim. En son hatırladığım anıda Harwey önemli bir iş için Berham' da bir ev ayarladığını söylemişti. Evin yerini hatırlayamayınce mecburen tekrar evi aradım. Evde konuştukları belliydi, Klaus açtı ve hemen seni bulup oraya gelmemi söyledi. Ama seni bulamadım ve eve tek başıma gittim. Geldiğimde ise evde bizim gibi güçlere sahip çocuklarla karşılaştım. Ne olduğunu anlamıştım, ama geldiğimde Sean, çoktan ölmüştü."

Başımı eğdim. Bana hala nefretle bakan mavi gözlerin gazabına uğramak istemiyordum. Hepsi benim suçumdu. Hepsi. Sean yedi erkeğin arasında en suskun ve uysal olanıydı. Benimle veya diğerleriyle çok az konuşurdu. Yine de onu severdim. Ve şimdi, benim yüzümden ölüydü.

" Nasıl ölmüş?" Dedim kısık bir sesle.

" Onu kontrol etmeye çalışmışlar, engel olmaya çalışmış ama dayanamamış."

Boğazıma takılan yumru konuşmama engel oldu.

" Beni burada ne kadar tutmayı planlıyorsunuz?" dedi Colin. Bakışlarımı tekrar ona çevirdim.

" İyileşene kadar."

" Peki ille de kaçırılmam şart mıydı? Hastaneye falan gider, iyileşirdim."

" Bu sıradan bir hastalık değil Colin. Tel-ein yüzünden hastasın. Ve o ilacı kullanmaya devam edersen ölebilirsin."

Colin duraksadı. Vicdanıyla kavga ediyordu. Sonunda, bu sefer masum gözlerle tekrar bana baktı.

" Ben, ilacı bırakamam."

" Bunu yapmak zorundasın. Zaten burada hiç ilaç yok, bunun için endişelenme."

Sinirle başını başka yöne çevirince derin bir nefes aldım. Çok da kötü gitmiyordu.

" Beni iyileştirmesi için bir de doktor çağırdın, öyle mi?"

" Hayır. Tom, sadece bir doktor değil. O... Doktordan da fazlası."

" Ne, amcan falan mı?"

" Ne biçim salladın!"

" Annenle baban öldüğüne göre..."

Yutkundum. Babamın yüzü aklıma gelmişti. Keşke burada olsaydı diye düşündüm. Burada olsaydı da beni korusaydı.

" Sen... Bunu nereden biliyorsun?"

" Bana senin hakkında her şeyi anlattılar. Geçen üç ayda neler yaptığımızı falan..."

" Anladım."

" Anlattıklarına göre, garip bir şekilde, sana çok önem veriyormuşum... Senin için Chris ile kavga bile etmişim."

Şimdi bakışları daha çocukçaydı. Gülümsedim. Beni boğazlamaması için içimden yalvarırken, o bana iyi davranıyordu. Mucize gibiydi.

" Evet..." dedim. " Bana biraz önem veriyordun tabi."

Bir anda bakışları tekrar ciddileşti. Sanki bir gidip bir geliyordu.

" Yine de..." dedi. " Şu ana kadar senin hakkında ögrendiğim şeylere göre sen, tanıdığım en inatçı, en beceriksiz, en sakar, en akılsız kızsın."

Şaşkınlıkla Colin' e baktım. Bu sözleri hatırlıyordum. Anılarını kaybetmiş olabilirdi, ama hala aynı kalbi taşıyordu.

Sırıtarak " Evet." dedim. " Kesinlikle öyleyim."

NE DÜŞÜNÜYORSUN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin