Polislerin evine ulaşması sadece bir dakika sürmüştü. Sarp, yerde yatan cesedin ve durumu kritik olan adamın üstünden geçti ve polislerin ısrarlı yumruklamaları kapıyı kırmadan kapıya ulaştı.
Dört üniformalı polis içeri girdi. Alina, sokakta toplanmış olan yan komşuların yüzlerindeki meraklı ifadeyi şöyle bir gördü, ama sonra Sarp onu kendisiyle beraber mutfağa çekti ki polisler işini yapabilsin. Alina'nın bu polisleri gönderenin İlker olmadığını anlaması uzun sürmedi.
Sonraki birkaç saat tam bir kargaşaydı. Sarp için çalışan birkaç üniformalı polisle beraber, acil tıbbi yardım ekibi de gelince Sarp'ın evi insanlarla dolmuştu. Telsizler cızırdıyor, giderek daha çok insan geliyordu.
Sarp, Alina'yı mutfakta tuttu ve olanları görmesin diye onu arkası kapıya dönük bir şekilde oturttu. Acil tıbbi yardım ekibinden iki kişi Sarp'ın yarasına bakıp merhem sürdü, sonra da onu bir güzel bandajladılar. İşi, lavaboya eğilip üstündeki kanı ıslak bir bezle temizleyerek kendi bitirdi ve ondan başka bir müdahaleyi de reddetti.
Polisler formaliteden de olsa ifadelerini aldı. Adamların üzerindeki silahları buldular. Sarp, Alina'yı dahil etmemek için silahı ateşleyenin kendisi olduğunu söyledi. Nasıl olsa kendini savunmak için adamı vurmuş olduğu apaçık ortadaydı.
''Sağlık ekipleri durumu kritik olan adam ile ilgileniyor. Dediğiniz gibi erken müdahale etmedik.''
''Eh, işler pek planladığım gitmedi. Mirza Çelebi bu gece buraya gelirse canlı çıkamayacağını bildiği için adamlarını yollamış olmalı.''
İkinci bir grup polis geldiğinde Sarp başını kaldırıp o tarafa baktı. Kendisi için çalışan polislerden değillerdi. Polislerden biri aksi bir yüz ifadesiyle "Biliyorsunuz ki ruhsatsız silah bulundurmak kanunlara aykırıdır,'' dedi Sarp'a bakarak.
Sarp, omzundaki yaradan hiç etkilenmemiş gibi omuz silkti. ''Ruhsatım var,'' dedi.
Polis memuru daha da aksi görünmeye başladı. ''Anlaşılıyor. Çok iyi atış yapmışsınız. Tam kalbe isabet. Bu işte eğitim aldınız, değil mi?''
''Evet. Üst düzey askeri seviyede eğitimim var.'' Adamı vuran Alina olmuştu ama Sarp gerçeği söylüyordu. Yakın dövüş ve silahlar konusunda ciddi bir eğitimi vardı.
''Adamların en ufak bir şansı yokmuş desenize.''
Sarp başını çevirip sandalyesine arkasına yaslanmış bir şekilde oturup kollarını göğsünde kavuşturmuş olan Alina'ya baktı. Dağınık bukleleri, gözünün önünde altın sarısı bir renkte dalgalanıyordu. Yeşil gözlerinde karanlık ve vahşi bir bakış vardı.
Bu kızda bir şeyler var. Ama ne?
Çok güzeldi ama bundan fazlası vardı. Öyle olmalıydı.
Yüzünde belirgin bir gölge vardı, hüzünlü ve acıklı bir şeyler vardı ve bu onu, Sarp için daha çekici hale getiriyordu. Gülümsemesi belki kırılgandı ama bakışları da tam tersine çok güçlüydü. Gözlerindeki kıvılcımlara bakınca, sanki bir şeylerin kontrol altında tutulduğunu hissetti. Sanki her an patlamaya hazır bir şeyler vardı ve Sarp bir anda ne olduğunu anladı. Bu bakış o kadar tanıdıktı ki, sanki aynada kendisine bakıyor gibi hissetmişti.
Başkaları, ne kadar güçlü olduğunu bilse de bilmese de, güçlü bir kızdı Alina. Ve muhtemelen iyi bir dövüşçüydü. Sarp, kızın bütün bunları nereden bildiğini sorgulamadı. O sırada, nasıl olur da bu kızı daha yakından tanırım, diye düşünmekle meşguldü.
Neden gözlerini dikmiş bana bakıyorsun? Bu kadar şanslı olabilir miyim?
Sarp, Alina hakkında teşhisini koyamadan düşünceleri dağıldı. Polis ekipleri ona yapılması gereken adımları anlatırken onları sadece dinliyormuş gibi yapıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Tutkular
Lãng mạn''Daha fazla bu oyunu oynamak istemiyorum, tek yapman gereken beni istediğini söylemen.'' ''Oyun oynadığımızı kim söyledi?'' ''Konu sen olunca işin içinde her zaman bir oyun oluyor.'' ''Bu sefer değil.'' Alina ne olduğunu anlayamadan Sarp kolunu bel...