Alina, sitenin en huzurlu yerinde oturup, gölette yüzen ördekleri seyrediyordu. Buraya kafasını toplamaya gelmişti ama pek faydalı olmuyordu. Tek düşündüğü, ördekler rüya görüyor muydu sorusuydu.
Görmediklerine kanaat getirdi. Bir ördek ne rüyası görecekti ki? Taze ekmek, ördeklere hangi cehenneme gidiyorsa oraya güzel bir uçuş.
Uçuş. Keşke ben de bütün her şeyi arkamda bırakıp uçabilsem... Ama yapamıyorsun, değil mi?
Alina, kafasını boşaltma çabasıyla avucunun dibini gözlerine bastırdı. İşe yaramadı. Adeta Tuğberk, Alina'nın kafasına, tam da düşünmek istemediği şeylerin resimlerini savuran kahrolası bir bilinçaltı fikri sokmuş gibiydi. Alina bunu yanına bırakmazdı ama Tuğberk'in onunla o kadar derinden uğraşmaya vakti olmamıştı. Tuğberk ona bir süre ortalıkta olacağını söyledikten sonra Alina oradan uzamıştı. Ne tuhaftır ki, Tuğberk de gitmesine izin vermişti. Hoş, evden pek uzakta değildi.
Ördekler şimdi kavga ediyor, birbirlerine vakvaklayıp gagalarını suya sokuyorlardı. Ördekler bile gürültüsüz patırtısız duramıyordu. Tüm bu hengamenin arasında Alina nasıl düşünecekti? Derin bir nefes verip parktaki bir banka arkasını yasladı ve tertemiz gökyüzüne bakış attı. Aklına Sarp'ın gözleri geldi. Homurdandı.
Rengi, gökyüzü kadar parlak ve canlıydı. Soluk bir imitasyonuydu. Yine de, çok güzeldi. Alina kaşlarını çatarak bu illüzyonun gerisini görmeye çalıştı.
Baştan aşağı siyahlar içindeki kıyafetleriyle uzun boylu bir adam belirdi. Kalbi, göğsünün içinde avlanmış bir tavşan gibi oldu, fakat Alina'nın şaşırmaya hali yoktu. ''Beni takip ettin.''
''Tek başına vakit geçirmeye ihtiyacın vardı sanki.''
''Önümden çekilir misin?'' diye kibarca sordu Alina. ''Manzaramı kapatıyorsun.''
Tuğberk hafifçe yana doğru kaydı ancak duruşunu değiştirmedi. ''Seninle konuşurken yüzüme bakmayacak mısın, Alina?''
''Hayır.'' Alina yukarıyı seyretmeye devam etti. ''Sana bakınca hatırlamak istemediğim anılar canlanıyor.''
''Ama insan geçmişinden asla kaçamaz, öyle değil mi?''
Sessizlik.
Alina istemese de onun haklı olduğunu biliyordu. İnsan ne ekerse onu biçer. Ne kadar koştuğunuz önemli değil, asla gerçekten kaçamazsınız. Sonunda her şey sizi yakalar. Ve öyle olduğunda, genellikle kıçınıza tekmeyi basar.
Alina dönüp şöyle bir bakıverdi. Tuğberk suyun kenarında dikiliyordu ama vücudu Alina'ya dönüktü; o karanlık gözler gece yarısı tonlarına dönüşmüştü. ''En azından geçmişimde utanacak bir şey yapmadım.'' Bir insana cesaret veriyordu bu. ''Kendin dedin, canın ne zaman isterse, hayatımı mahvetmeye çalışabilirsin, küçük hilelerinden en ufağı budur diye tahmin ediyorum, doğru mu?''
''Hayatını mahvetmek gibi bir niyetim yok, Alina.''
Alina buna bir saniye bile kanmadı. ''O zaman onca yıl sonra beni neden buldun? Ne istiyorsun benden?''
''Gerçeği.''
''Sana hiçbir borcum yok.''
Tuğberk hafifçe ağzını yamulttu. ''Öyle mi dersin? Bence burada olduğum sürece benimle iyi geçinmeye çalış.'' Tuğberk'in sesi tam bir çelikti. ''Bu işi para için mi yapıyorsun?''
Bu soru, Alina'nın başına bir ağrı girmesine sebep olmuştu. Bu konuda düşünmek istemiyordu ama içinde garip bir his vardı. Kafası karışıktı. Ancak konuşmaya başlayınca sesi kendinden eminlik kazandı. ''Hem para, hem de adaletin yerini bulması için.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Tutkular
Romansa''Daha fazla bu oyunu oynamak istemiyorum, tek yapman gereken beni istediğini söylemen.'' ''Oyun oynadığımızı kim söyledi?'' ''Konu sen olunca işin içinde her zaman bir oyun oluyor.'' ''Bu sefer değil.'' Alina ne olduğunu anlayamadan Sarp kolunu bel...