)3(

3.7K 229 25
                                    

"Ne demek kimsem yok?"

Üstten üstten bana bakarken, anlamlandıramadığım bir sinirle ses tonu kalınlaşmış ve kaşları çatılmıştı Yekta'nın. Bandajlı bileğime indirdiğim bakışlarım, birbirine geçirip oynattığım parmaklarım ve düşüncelerimi toparlayamayışım tam bir suçlu konumuna itiyordu beni.

"Ben..." Yutkundum. Nasıl anlatılırdı ki bu durum? "Dediğim gibi işte kimsem yok. Kimsesiz bir kızım."

Çok acınası ve çok zavallıca... Fakat duruma alıştıkça söylemesi de kolay oluyordu. Yine içimde bir yerlerde o sızıyı derinden hissediyordum ama her zaman gözyaşlarımı akıtmıyordum.

"Annen veya baban yok yani?" Şüpheyle bana bakıyordu ve bunu gözlerinden bir an olsun gizlemeden bana yansıtıyordu. Omuzlarımı düşürerek dudaklarımın arasından bir of çıkmıştı.

Hayatımın bir kısmını ona anlatmalı mıydım, bilmiyorum ama yakamı bırakmayacağı kesindi. Bir an önce başına daha fazla bela olmamamı istediği bir hali vardı.

"Babam geçen sene vefat etti." Sesim titremediği için şükür ediyordum. "Annem de beni terk ettiği için tam olarak nerede olduğunu bilmiyorum."

Boş gözlerle bana bakarken bir tepki veya bir duygu belirtisi bekledim karşımda ki bu adamdan ama saniyeler dakikalara dönüştükçe sessizliğini korumaya devam etmişti.

Bakışlarım tekrar elastik bandajla sarılmış ayak bileğime düştü. Ben gerçekten hayatımda yaptığım en büyük aptallığı şu son iki günde bir pisliğin lafına bakarak bu şehire adım atmakla yapmıştım. Gözlerimi açmayı başarıp aklımı kullandığım zaman anlamıştım kandırılıp terk edildiğimi.

Neden diye sormaya hakkım var mıydı onu bile tam kestiremiyordum. Ama her şey o kadar inandırıcı gelmişti ki... Bir aptalın kanabileceği ufak bir oyundu. Bir senedir kendine güvenmemi sağlayan ve sevdiğim bir adama inanmak o kadar zor değildi anlaşılan.

Yekta, derin sessizliğini bozduğu sıra bende düşüncelerimden sıyrılmıştım.

"Anneni telefonundan aramak gibi zekice bir davranışta bulanabilirsin." Dedi ve kendini yakınında ki koltuğun üzerine attı.

Ah, bu ne kadar da mükemmel tavsiyelerde bulunuyordu böyle.

Omuz silktim. "Numarasını bilseydim arardım elbette."

Bana dik dik baktı. Sanırım ona sinir olacağı bir ses tonuyla cevap vermem hoşuna gitmemişti. "Nerede kalmayı planlıyorsun zeki kız?"

"Siz ve şu lakaplarınız diyorum, ne zaman son bulacak? Yekta, adım İdil... İdil Tan."

"Soruma cevap ver İdil Tan. Ayrıca ismimi söylediğimi hatırlamıyorum."

"İsmini gece, arkadaşın telefonu açtığı sıra öğrenmiştim. Nerede kalacağımı bilmiyorum." Diyorum ya, burada fazlasıyla yabancıyım.

Ellerini birbirine çarptıktan sonra gözlerimin içine baka baka konuştu. "Burada kalacak gibi bir fikrin yoktur umarım, öyle değil mi?"

"Imm... Ben aslında şey..."

Geçici olarak sakat olan bir kız bilmediği şehirin gizli duvarları ardına sıkışmış bir vaziyetteyken nerede kalabilir, adımlarını nereye atabilirdi ki?

"Sen aslında ney?" Ses tonu sanki onun istemediği bir şey söylersem bana ters bir tepki verecekmiş gibi çıkıyordu.

"Yani ayağımın hali belli. Burada hiçbir yer de bilmiyorum. Üstelik doktor da tuvalet ihtiyacı dışında ayağa kalkmamamı önerdi. E sende merhametsiz bir insan olarak görünmüyors..." Bakışları daha fazla sertleşirken cümlemi tamamlayamamıştım.

Terk Edilenler Durağı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin