Korkuyla gözlerim büyüdü. "Ne olmuş Begüm'e?"
Telefonu kapatarak cebine koydu. "Evde Uraz onu baygın bulmuş. Ateşinin çok yüksek olduğunu söyledi. Hastaneye götürüyormuş." İkimizinde aklında tek bir düşünce vardı; bir an önce o hastaneye gitmek.
İçimde ki endişenin dışarıya yansıdığını, Yekta'nın bana karşı bakışlarından anlıyordum. O da endişeliydi fakat bana göre bu endişesini daha iyi kontrol ediyordu. Ellerini yanaklarıma yerleştirdi ve yüzüme yaklaştı. "Sakin ol, güzelim. Bir de aklım sende kalmasın."
"Hadi hemen hastaneye gidelim. Acaba giderken kıyafet falan da alsam mı yanıma? Urazlar aceleyle çıkmıştır, yanına bir şey alamamıştır." Ben hızlı hızlı konuşurken, Yekta alnıma ufak bir öpücük bıraktı. Geriye çekildiğinde ise dudaklarında ufak bir gülümseme oluşmuştu.
"O kalbine hayranım senin."
Bana söylediği cümleyle elimde olmadan gülümsedim. O, benden daha merhametli bir insandı. Hayran olunacak bir kalp sadece onun kalbi olurdu. "Senin kalbine de ben hayranım, Yektacığım." Uzanarak yanağına ufak bir öpücük kondurdum. "Hadi, çıkalım bir an önce."
Kendi kıyafetlerimden bir şeyler ayarladım Begüm'e ve bu hazırladığım çantayı da yanımıza alarak evden çıktık. Yekta'ya çiçekçiden bir buket yaptırmasını söylediğim için yolda biraz oyalanmış ve sonrasında hızla hastaneye geçiş yapmıştık. Odaya girdiğimizde yatakta yatan, halsizliği buradan belli olan Begüm'deydi bakışlarım.
Her ne olursa olsun onu seviyorum ve bu haliyle ondan uzak durmak istemiyorum.
"Begüm," Diye fısıldadım ve yatağa ilerleyerek yatağın kenarına oturdum. "Nasılsın canım?" Bir elimle de saçlarını okşadım. Kendini kötü hissettiğini ve şu an şefkate ihtiyacı olduğundan eminim. Dolu dolu gözlerle bana bakması da bunu kanıtlıyordu.
"İdil, yapma bunu lütfen. Özür dilerim, ben..." Konuşmasını ben böldüm. Şu an, burada bunu konuşmamalıydık.
Başımı sağa sola doğru salladım. "Şştt, o konuya girmeyelim. Önemli olan sensin şu an." Bu odada ki insanların dışında hayatımda değer verdiğim ve değer gördüğüm hiçkimsem yoktu. O yüzden bu insanları silip atmak aklımdan hiç geçmiyordu.
Beni dinlemedi ve saçını okşadığım elimi tuttu. "Ben, Yekta ve aranıza girdim istemeden. Özür dilerim. Benim yüzümden oldu. Bir de tüm bunlar olurken seni yalnız bıraktım. İsteyerek olmadı, yemin ederim." Begüm, kendini bana açıklamak için çırpınırken yanımıza Yekta geldi. Ona ters bir bakış atmadan yerimde duramadım. Bana söyledikleri gibi Begüm'e de bir şeyler söylemiş olmalıydı.
Eğildi ve Begüm'ün saçlarının üzerini öptü. "İkinizinde hatası yok. Hatalı olan benim. Sen şimdi dinlenmene bak, bunları sonra konuşuruz." Yekta'nın gösterdiği şefkat karşısında dolu dolu gözlerinden yaşlar aktı Begüm'ün.
"Ben aranıza girdim ama sizin..." Dedi kısık sesiyle. Begüm, bizim aramızı bile isteye bozacak birisi değildi. Onun kalbinde kötülük yoktu.
"Begüm," Diyerek onu uyardım ve çattığım kaşlarımla konuştum. "Sen artık özür dileme. Hastasın zaten, dinlenmelisin. Bırak, Yekta daha sonra affettirir kendini bize." Bakışlarımız Yekta'yla buluştuğunda gülümsedim. İtiraz etmek gibi bir hakkı yoktu.
"İdil ne derse, o." Dediğinde dudaklarımda ki gülümseme sırıtışa dönüştü.
Begüm, biraz daha dinlenirken biz de Yekta ile koltuğa yerleşmiştik. Uraz, camın önünde ki sandalyede oturuyordu. Yekta biraz daha aşağıya kayarak başını göğsüme yerleştirdiğinde, sol elimi kaldırarak saçlarıyla oynamaya başladım. Kokusunu ciğerlerime çekerken, kollarını belime dolamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Terk Edilenler Durağı
Genç KurguKaybolmuş bir şehirde, gökyüzünün şehire olan isyanını dile getiren yağmurun üzerimi ıslatmasıyla sığındığım bir durakta, yara bere içinde bırakılan bir adamla bu Dünya'da yalnız kalmıştım. O günü hatırlıyorum da, üzeriyle yarışacak derecede dağılm...