"İdil, aç kapıyı." Kilitlediğim kapıya kısa bir bakış attım. Kapının arkasında Begüm vardı. Uzandığım yataktan kalktım ve kilidi açarak Begüm'ü odaya aldım, kapıyı tekrar kapattım. Begüm'ü ve Uraz'ı, Yekta çağırmıştı. Onunla konuşmadığım için Begümle konuşmamı istemişti.
"İdil, haklısın evet ama onu da dinle lütfen. Senin için kötü bir durum tahmin edebiliyorum ama o da içeride o kadar kötü bir halde ki, sadece seni görmek istiyor. Senin ağlayıp ağlamadığını kafasına takmış." Diyerek yanıma oturdu. Sessiz kaldım, şuan sanki duygularımın hepsinden arınmış bir şekildeyim.
"Senin yokluğunda gitti birkaç kere." Dedi bakışlarını kaçırarak. Onun o zamanlar gitmesine şaşırmadım. Şaşırdığım tek bir konu vardı. "Begüm, hepiniz biliyordunuz ve bana söylemediniz öyle mi?" Dedim dargın bir şekilde.
"Canım benim, sen gidince Yekta ve ben ne kadar kötü olduk biliyor musun? Bu senin suçun değil, biliyorsun seni suçlamıyorum ama o zamanlar Yekta'nın aklı başında değildi. Yeniden kaybeden taraf o olmuştu ve bilirsin ki o sinirini atması lazım. Sen yoktun, mutluluğu ve huzuru yoktu..."
Omuz silktim. "Bana hiçbir şeyini anlatmıyor. Sizde öyle, onun hakkında bir şey söylemiyorsunuz. Öğrenmem gereken şeyleri bile." Gözlerim doldu. "Onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum! Bilmeyerek doğum gününde onu terk ettim ve bunu bana iki hafta sonra söyledi! Ailesi ve Elif konusuna bir şey demek istemiyorum. O konularda hazır olsun istedim... Ama onu delicesine seviyorum ve o kendine zarar veriyor!" Elimde olmadan yine bağırmıştım.
Neden hep mutlu yaşayamıyoruz ki?
"Yoruldum artık hayatımda kalan bir avuç kişiye bir şey olacak korkusu içinde yaşamaya!" Gözyaşlarımı sildim.
"İdil böyle mi üstesinden geleceksin sorunların? Neden onu dinlemiyorsun? Geçerli olmasa da bir açıklaması var." Gözlerini benden olumlu bir cevap almak için hiç çevirmedi.
"Ona dargınım." Diye mırıldandım. O sırada kapıyı tıktıklayarak içeriye Yekta girdi ve Begüm ikimizi yalnız bırakmak için odadan çıktı. "Bir tanem." Dedi ve yatağın kenarına oturdu. Ben de sırtımı yatak başlığına yasladım ve hiçbir şey söylemedim.
"İdil yine beni dinlemiyorsun. Bunu ne zamana kadar yapacaksın?" Başımı kaldırdım ve gözlerimi ona diktim. "Dinliyorum."
Başını iki yana salladı. "Bunu isteyerek yapmanı istiyorum." Dedi ve elimi avucunun içine aldı.
"Şu yüzünün haline bak. İlk gördüğümde ufak bir kavga olduğuna inanmıştım. Neden yaptın ki? Hiç mi acımıyorsun kendine? Hiç beni aklına getirmedin mi, ne kadar içim acıdı..."
Yüzümün birkaç yerine öpücük kondurdu. "Senin beni terk ettiğin günler içinde başladım. Daha önce birkaç defa katıldım ama onlar keyfi içindi. Beni terk ettiğinde içimde büyük öfke vardı, seni kaybettiğimi düşündüm. Bu benim için fırtınanın ortasında kalmak gibi bir şey. Öfkemi öyle böyle dindirdi ama sondu bir daha olmayacak. Söz veriyorum."
Başımı yana yatırdım. "Bunları bana baştan anlatmalıydın."
"Gerçekten benden bıktın mı? Yoruldun mu?"
"Senden değil. Şu sırlarını benimle zamanında paylaşmamandan. Dargınım sana." Dedim ve elimi de avucunun içinden çektim. "Anladım." Dedi ve elini ensesine attı. "Ben seni yalnız bırakayım en iyisi." Sonra da odadan çıktı.
Onunla bu şekilde olmayı sevmiyorum.
***
...Tam olarak net göremesemde sanırım karşımda babam vardı. Bana -o aşığı olduğum gülümsemesiyle- bakıyordu. Elini uzattı, hiç tereddüt etmeden ona yaklaşmaya çalıştım fakat benim her bir adımım da o iki adım uzaklaşmış oluyordu benden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Terk Edilenler Durağı
Teen FictionKaybolmuş bir şehirde, gökyüzünün şehire olan isyanını dile getiren yağmurun üzerimi ıslatmasıyla sığındığım bir durakta, yara bere içinde bırakılan bir adamla bu Dünya'da yalnız kalmıştım. O günü hatırlıyorum da, üzeriyle yarışacak derecede dağılm...