Yekta'nın bu öfkesini nasıl durduracağım hakkında hiçbir fikrim yok. Hızla arkamı döndüm, sırtım neredeyse Yekta'nın göğsüne değiyordu, Azat'a boş boş baktım. "Hayır, bir sorun yok." Dedim ve gitmesi için gözlerimle işaret etmeye çalıştım fakat o hala daha karşımızda bize bakıyordu.
Sırıttı ve tekrar konuştu. Arada bir bakışlarını arkamda ki Yekta'ya çeviriyordu. "Emin misin İdil?"
"Azat!" Diye hafifçe sesimi yükselttim, onun amacı yardımcı olmak değil ve bunun gayette farkında. Arkamdan Yekta'nın hareketlendiğini hissettiğimde hızlıca bileğini yakalayarak sıkıca tuttum. "Azat, bizi biraz yalnız bırakabilir misin?"
"Arkadaşınla tanışmak isterim doğrusu."
Sen bence başka bir şeyin peşindesin. Onu boşvererek Yekta'ya doğru döndüm. İyice sinirlenmişti. "Bu kim?" Diye sorunca ne diyeceğimi bilemedim.
Açıkçası hiçbir şeyim değil.
"İş arkadaşım." Diye mırıldandım. Dik dik Azat'a bakıyordu. "Yekta, sonra konuşur-" Diyordum ki dişlerinin arasından konuşarak lafımı kesti. "Bu niye hala daha buraya bakıyor? Ben bunu döverim. Üstelik elini de tutmuştu!" Sol elimi onun göğsüne koyarak sakinleşmesini bekledim fakat bu iş böyle olacak gibi değil.
"Yekta, sen git sonra konuşuruz bir şekilde." Gözlerimin içine baktı, sanki hemen konuşmak için can atıyordu. "Ne zaman konuşacağız veya daha ne kadar seni bekleyerek delireceğim? O eve adım atmak bile gelmiyor artık içimden. Evine geri dön İdil."
"Öncelikle sen bana yapmadığını ispatla ve şimdi de bununla uğraş." Uzun uzun yüzümü seyretti ve kollarını bana doladı fakat içimden ona sımsıkı sarılmak geçse de bunu gerçekleştiremediğim için hareket etmedim. Kulağıma doğru fısıldadı. "Böylesi hep eksik hissettiriyor."
"Hoşçakal ve kendine iyi bak, dikkat et." Gülümsemeye çalıştım ama bu içimdeki fırtınalardan dolayı pek de iyi olmadı. "Bunun olmayacağını biliyorsun." Dedi.
"Şimdilik her şey senin elinde." Dedim ve arkamı dönerek kafeye girmek için ilerledim. Kalbim acıyordu çünkü onu böyle görmeye alışık değilim. Azat'ın yanından geçerken onun sırıtan suratına kısık gözlerle baktım ve onun duyabileceği bir ses tonuyla mırıldandım. "Seninle sonra görüşeceğiz."
"Her zaman beklerim."
Kafeden içeriye girdiğimde biri beni kolumdan yakaladı ve duvar dibine çekti. Kim olduğuna baktığımdaysa kızarık gözler ve sinirli bir şekilde duran Çiğdem ile karşılaştım, o da burada çalışan birisiydi. "Ne yapıyorsun sen ya?" Diye mırıldandım şaşkınlık içinde. "Her şeyi duydum." Diye mırıldandı ve gözleri doldu. "Azat, sana karşı bir şeyler hissediyor." O an gözyaşı yanağından süzüldü.
"Onu dinlemedim." Diyerek itiraf ettim. "Azatla aramda düşündüğün gibi bir şey yok. Sürekli yanımda oluşu kimilerine göre iyi bir şey olsa da ben ona karşı bir şey hissetmiyorum." Gözlerimin içine bakmaya devam etti. Sanırım söylediğim şeyin doğruluğunu sorguladı.
"Ben sekiz aydır hep onu sevdim. Beni bir kere bile görmedi İdil. Bugün sizi dinlemem tamamen bir tesadüftü."
Elimi omzuna koydum, burada -dört gündür dursam bile- herkese karşı mesafeliydim fakat bugün bunu biraz aşmıştım. "Çiğdem, merak etme benim gönlüm başka birinde. Hayatıma da ondan başka kimseyi almayı düşünmüyor ve istemiyorum. Bu kadar açık. Üzülmene gerek yok ve bence bir an önce duygularını ona söyle, güzel bir şekilde."
Onu orada bırakarak işimi yapmak için harekete geçtim. Sadece eve gidip, Yekta ve olanları tekrar düşünmek istiyorum. Gün geçtikçe katlanamıyorum bu duruma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Terk Edilenler Durağı
Teen FictionKaybolmuş bir şehirde, gökyüzünün şehire olan isyanını dile getiren yağmurun üzerimi ıslatmasıyla sığındığım bir durakta, yara bere içinde bırakılan bir adamla bu Dünya'da yalnız kalmıştım. O günü hatırlıyorum da, üzeriyle yarışacak derecede dağılm...