Bugün, düne göre biraz daha toparlanmış ve iyi bir haldeydim ve bunda Yekta'nın payı büyüktü. Ortamı kolayca hakimiyeti altına almış, bir de beni sakinleştirmeyi başarmıştı. Ona olan minnettarlığım artıyordu. Daha bir haftadır tanıdığım bir adama minnettardım.Hastaneden dönmüştük. Sargıda olan bileğimi son kez doktor kontrolüne getirmiştik ve bileğim şuan özgürdü. Burktuğum için hafif morluklar olsa da eskisi gibi adım attığımda fazla acımıyordu ve bu izinde zamanla geçeceğine inanıyordum.
Her ne kadar doktora gitmeye gerek olmadığını, sargıyı evde tek başıma da açabileceğimi söylesem de Yekta'ya sözümü dinletemedim ve onun çenesi daha üstün gelmişti.
Begüm de bizi bu sabah arayarak kahvaltıya davet etmişti ve ben çekingen bir tavır sergileyince de ondan beklemediğim bir şekilde ısrarda bulunmuştu.
Yekta son günlerde bana arkadaş gibi yaklaştığından dolayı bu konuya da el atmış ve günlerdir evden çıkmadığımı, gitmenin benim için de iyi olabileceğini söylemişti.
Şimdi ise Begümlerin oturduğu kata çıkmak için merdivenlerin başında bekliyorduk. Ben çıkabilirim dedikçe Yekta gereksiz bir şekilde evham yapıp kendisinin çıkarabileceğini söylüyordu. "Yekta ben çıkabilirim. Bileğim eskisi kadar acımıyor hâlâ!"
"Ama hâlâ daha üzerine tam olarak basamıyorsun. Hafif topalladığını gördüm."
Gözlerimi devirdim. "At gibi koşmam da fazla kaçardı!" Diye söylendim kendi kendime. Bileğimi düşünmesi iyiydi hoştu fakat kucağına alma fikri abartıydı benim için.
Kendini tutamayıp gülünce ben iyice sinirlendim ve ona kaşlarımı çatarak ters ters baktım. "Gülme. Yekta gülme diyorum. Bak hâlâ gülüyor!" Ben hırçınlaşınca tek eliyle yüzünü kapatmaya çalıştı ve kıkırtılarını dindirmek için uğraştı.
Böyle çok... tatlıydı.
"Komik değildi."
"Komikti."
"Hayır!" Dedim dişlerimin arasından.
"Evet." Derken bir anda üzerime yürüyünce ne yapacağımı şaşırmış, ben öylece yerimde dururken beni kucağına aldı.
Beni!
Kucağına aldı!
Hızlıca merdiven basamaklarını çıktığında vücudunu saran ceketine yapıştım hızlıca. "Yekta artık sakat değilim bırak diyorum!"
Çok erken bir saatti ve umarım komşular benim yüksek sesimden rahatsız olmazdı. "İdil Hanım siz daha düz yolda zor yürüyorsunuz. Boşuna başımıza bir bela daha gelmesin."
"Yoo!" Dedim apartmanın duvarlarında ki sarı boyaya bakarken. "Ben düz yolda gayet güzel yürüyorum. Manken gibi."
Beni alaya alarak konuşmayı devam ettirdi. "Kesin öyledir. Ben yanlış kişiye bakmışımdır."
Yüzüme zoraki bir gülümseme yerleştirdikten sonra dişlerimin arasından konuştum. "Özrün affedildi, indir beni yere."
"Karşında köle yok İdil ve hayır, indirmiyorum. Bileğinde hala daha morluklar var."
Ben kendimi tutamayarak koskoca apartmanda onun adını haykırmıştım. "Yekta!" Eğer bundan bir gün öncesi olsaydı beni taşımasına azıcık müsade edebilirdim fakat artık doktor kontrolünden dönüyorduk ve ben kendimi fazla zorlamayarak ayağımın üzerine basabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Terk Edilenler Durağı
Teen FictionKaybolmuş bir şehirde, gökyüzünün şehire olan isyanını dile getiren yağmurun üzerimi ıslatmasıyla sığındığım bir durakta, yara bere içinde bırakılan bir adamla bu Dünya'da yalnız kalmıştım. O günü hatırlıyorum da, üzeriyle yarışacak derecede dağılm...