İdil, gerginlikle parmaklarını birbirine geçirirken karşısında ki kıza nasıl sesleneceğini ve ne diyeceğini bilemeyerek bakışlarını karşısında oturan genç kıza dikmişti.
Begüm ise konuşmaya bir an önce başlamak için can atıyor fakat ortamda ki sessizliği bozmak için nasıl başlayacağını bilmiyordu.
Birkaç saniye geçmişti ki, iki genç kızda aynı anda sessizliği bozmuştu.
İdil, "Özür dilerim." Derken Begüm ise, "Teşekkür ederim." Demişti. İkisi de göz göze gelince dudaklarında oluşan minik gülümsemelere engel olmamışlardı. Begüm'ün neden teşekkür ettiği ortadaydı fakat anlamadığı tek konu karşısında ki kız neden özür diliyordu. Bu aklını kurcalayan sorusunu dile getirdi hemen. "Neden özür diliyorsun?"
İdil derin bir nefesi ciğerlerine doldurduktan sonra konuştu. "Ben daha önceden gelemediğim için. Yani... Uyuduğum için sesleri sonradan fark ettim. Biraz daha erken gelebilseydim..." Dedi ve sustu, gözleri Begüm'ün boynunda ki parmak izlerindeydi.
"Saçmalama! Geç veya erken olsun yinede geldin. Hayatımı kurtardın sana bir can borcum var artık."
Aklında ki soruyu çabucak sordu İdil. "Onu şikayet edeceksin değil mi?" Gözleri kısılmış karşısında rahatça oturduğu koltukta dikleşen kızdan bir cevap bekliyordu.
"Onu iki kere şikayet ettim fakat bu onu durdurmuyor. Günler veya aylar sonra tekrar karşıma çıkıyor ve bir önce ki yaptıklarının iki katını yapıyor. Bugün gördün." Begüm bunları soğukkanlılık ile öyle bir anlatıyordu ki, sanki gün içerisinde yaşamaya devam etmek için çırpınan kız o değildi.
İdil duyduklarından sonra yine vazgeçmedi. "Tekrar şikayet edebilirsin... Bu böyle gitmez. Şikayet et ve kaç. Bulamayacağı bir yere git... Hem o da kim? Neden yapıyor bunları sana?"
"Şikayet edip kaçmak o kadar kolay değil!" Begüm'ün düştüğü halden dolayı gözleri ve sesini yükselttikten sonra da boğazı sızlamıştı. Yüzünü buruşturarak karşısında ki kızın gözlerine dikti gözlerini. "O benim üvey kardeşim..." Gözünden yanağına bir damla süzüldü. Onun elinde annesi vardı. Begüm'ü annesiyle tehdit ediyordu sırf kendi babası mutlu olsun diye.
"Üvey diye mi tüm bunlar?"
Begüm bakışlarını yere indirdi. Pekâlâ, İdil onu kurtarmış olabilirdi ama hayatında ki en önemli sırrı daha doğru düzgün tanımadığı bir kıza anlatamazdı. "Boşversene. Belki zamanı gelince öğrenirsin.''
İdil bir süre daha Begüm'e baksa da çenesini kapalı tutmaya karar vererek susmuştu ve ortamda ki sessizliği birkaç saniye sonra çalan zil sesi bozmuştu. İdil tedirginlikle yerinde kıpırdanırken, Begüm oldukça rahattı.
"Merak etme. Uraz ve Yekta onu götürdüler. Yani gelen kişi o değildir." Dedi ve ayağa kalkarak kapıya doğru ilerledi. O sırada da İdil ayağını uzatarak oturduğu koltukta gözlerini genç kızdan bir kere bile ayırmadı. İlk önce eve siyahlar içinde bir adam, ardından da gözünde gözlüğü ile güzel bir kadın topuklu ayakkabılarıyla zeminde bıraktığı sesler ile birlikte içeriye girdi.
Begüm içinde biriken öfkeyle ileriye atılsa da Elif'in koruma olarak yanında gezdirdiği adamlar olası en ufak bir teması engellemek amacıyla Begüm ve Elif'in arasına girmişlerdi.
Elif nemli yanaklarını kuruladıktan sonra korumalarını Begüm ile arasından çekti ve derin bir nefes alarak kontrolünde olan ses tonuyla konuşmaya başladı. "Merhaba Begüm. O nerede? Nasıl bir halde, çok fazla darbe aldı mı Yekta?"
Begüm birkaç saniye sonra karşısında dikilen eski dostuna baktı fakat bu bakış sıradanlıktan çok nefret barındırıyordu. "Bunun için mi geldin?" Diye fısıldadı inanamıyormuş gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Terk Edilenler Durağı
Teen FictionKaybolmuş bir şehirde, gökyüzünün şehire olan isyanını dile getiren yağmurun üzerimi ıslatmasıyla sığındığım bir durakta, yara bere içinde bırakılan bir adamla bu Dünya'da yalnız kalmıştım. O günü hatırlıyorum da, üzeriyle yarışacak derecede dağılm...